‘’Prometheus kimdir ? Yunan mitolojisinde, insana hizmet etmek için öbür tantıları aldatan tanrıdır. bir gece bütün tanrılar uyurken, ilahi ateşi çalıp, insana teslim etmiştir. öbür tanrılar bunu öğrenince, onu zincire vurmuşlardır. İnsanlığın kutsal ateşe sahip olmasından ürkmüşlerdir, çünkü insanlığın sonzua dek karanlıklarda zayıf olarak kalmasını ve hiçbir zaman meleklerin yanında bir noktaya çıkmamasını istiyordu.
Prometeci inanç ve prometeci bir toplum fikrini hümanist sosyologlardan alan, Saint-Simon’un ve sonradan Proudhon’un etkisinde kalan Marx, bu durumda, tıpkı üstadları gibi, Yunan mitolojisinden bir din görüşü devralmıştır. Bütün büyük doğu dinlerinin böyle bir anlayışa karşı olduklarının bilmeden, yunan dinindeki bu tanrı – insan ilişkisini bütün dinler için genelleştirmiştir. Doğu dinlerinde insan için çok merhametli ve şefkatli bir Tanrı vardır, fakat Yunan dinindeki tanrılar insana kıskanç ve kötü niyetle bakar ve onu kendilerine rakip görürler. Doğu’nun dini mesajı, insanın yerden göge, maddi ve hayvani mertebeden, ilahi ve meleki mertebeye yükselmesine dayanır.’’
***
''Son olarak, bu cennetin kapısına bir göz atalım: Kapitalizm, fakat, bilim ve teknolojiyle silahlanmış olan kapitalizm -insanlığı, tekno - bürokrasi ve makinalaşmanın acımasız ve ağır tekerlekleri arasındaki yeni tutsaklığına iten yeni bir büyücü. Ve insan? Tek görevi bu cennette otlamak olan ekonomik bir hayvan. ''tüketim, tüketim ve yine tüketim'' felsefesi !...
Ya parolalar? Liberalizm! -yani duygusuzluk. Demokrasi! - yani ''senin nasibini zaten ayırmış olanları seçmek!'' Hayat mı? Maddi varoluş. Ahlakiyat mı? Fırsat kollayıcılık (oportünizm) ve bencillik. Hedef? Tüketim. Hayat felsefesi ? Doğal iştahları doyurmak. Son hedef? Zevk ve eğlence içinde bir hayat. İnanç? İdeal? Aşk? Varlığın anlamı? İnsanın anlamı? Onları da unutuver canım ! ''
***
...her gün ortaya çıkan ve ( çılgınca yarışan dev üretim makinaları için sayı, kalite ve tür bakımından tüketim hacminin genişlemesi amacıyla ) gittikçe artan maddi ''ihtiyaçlar' halkı tüketimin kulları haline getirmektedir. Günbegün, çılgın insanlığa ağır yükler yüklemekte ve korkunç teknolojik üretim hızının ayak uyduramadığı yapay maddi ihtiyaçları, şimdiye kadar insanlığı el işine köle olmaktan kurtarıp, halkın boş vakitlerinin artırmış olması gereken modern teknolojik ucubeler bile karşılayamamaktadır. insanlık her geçen gün daha bir çok alinasyona uğruyor ve delicesine bir hızla bu tüketim bataklığına batıyor da batıyor. insani değerler, ahlaki yüceliş ve manevi yönelişler bakımından gelişmek için bırakın boş vakit bulabilmeği, tüketim için çalışmaya ve çalışmak için tüketime doğru bu başaşağı yuvarlanış, lüks ve eğlenceler için bu delicesine yarış, geleneksel ahlaki değerlerin unutulup, büsbütün ortadan kalkmasına neden oluyor.
***
…şimdi de bu üç akıma (mistisizm, komünizm, ekzistansiyalizm (varoluşçuluk) )bir başka açıdan bakalım. Bunların zayıf noktalarını irdeleyelim.
Günümüzdeki kurulu dinin zayıf noktası şudur: insanı gerçekten kendi insanlığından ayırır. Onu can sıkıcı bir dilenci, kendi gücü ötesindeki görünmeyen güçlerin bir kölesi yapar; onu yerinden ederek kendi iradesinden uzaklaştırır. Bugün karşılaştığımız ve din diye kabul ettiğimiz kurulu din budur..
Şu da sosyalizmin zayıf noktasıdır: materyalizme bağlıdır ve uygulanışta karşımıza devlet önceliği ve devlete tapınma ve giderek, devletin başının yani liderin önceliği olarak çıkıyor. Evet, bu lider Stalin gibi duygusuz bir eylem adamı da olsa, halk bilimsel bir displin olan sosyalizmle ilgili bütün fikirlerini sayın liderinden almalıdır! Onun söylediği herşeyin sanki vahiymiş gibi bir gücü vardır.
Ekzistansiyalizmin ( varoluşçuluk ) zayıf yönü ise: insanın hürriyetine ve önceliğine ne kadar değer verirse versin, Allah’ı ve sosyal sorunları inkar ettiğinden, insanı gün yarısında ortada bırakıverir. Herşeyi seçme hürriyetim mi var, ortada hiçbir ölçü de yok, o halde; neye dayanarak iyiyi seçecek, kötüyü reddedeceğim ? Ekzistansiyalizmin, bu soruyu cevaplandıracak herhangi bir dayanağı yoktur. Şimdi bir işe koyuluyorum; kendimi insanlar için feda edebildiğim gibi, insanlarıda kendim için feda edebilirim, madem ki hürüm; hangisini yapacağım? Ekzistansiyalizm buna cevap vermez, çünkü ne tanrıcı, ne sosyalist olduğu için cevap verecek hiçbir ölçüsü yoktur. Sonunda insanı serbest bırakır, tıpkı Avrupalı ekzistansiyalistler gibi, insanlarda hiç bakmaksızın kötü işlere dalmkta serbest kalırlar. Çünkü belli bir yönü olmayan kişisel hürriyet alçalacak ve gide gide pis bir lağım çukuruna düşecektir; bunun da hürriyetin kirletilmesiyle sona ereceği açıktır.
***
...Eğer yirminci yüzyılda yaşayan ben, bu üç akımı bir ekolde toplayabilirsem, bu ekol bana çok yönlü dengeli ve ahenkli bir gelişme sağlayacaktır. Bence buna örnek bulmak için öyle uzaklara gitmeğe gerek yok, İslam karşımızda.
….Çocuklarımız, sosyalist olurken, mistik duyguları ve maneviyatları kayboluyor. Mistik olurlarken sosyal sorunlar karşısında öylesine umursamaz bir tavır takınıyorlar ki, mistisizmleri yalnızca tiksinti uyandırıyor. Bunların ikisini de arkaya atıp varoluş ine ve varoluş hürriyetine vardıklarında, hippilere, Batılı ekzistansiyalistlere ve değrsiz mağara adamlarına dönüşüyorlar. Ve, evet, bu üç boyut insanlığımızın özünde ve çağımızda var olan ihtiyaçları temsil eder. Eğer kendimizi her şeyimizle bunlardan birine adarsak, bir kuyuya düşüp diğer iki insani yönden yoksun kalacağımız inancındayım. Önerdiğim ekole bilinçli ve dengeli bir bağlanış, sadece İslamı keşfetmekten ve iç gerçeğe ibadetçe bir saygıdan daha çok şeyler ifade eder. Gerçekte bugünkü insanların ihtiyaçlarını doyurmak için, bir pınardan çıkan bu üç derenin hepsinden kaynaklanır ve islamı bu üç görüş noktasından ele alırsak, sosyal sorumluluğumuzun gerektirdiği biçimde davranmaya hazırız demektir.
dr. ali şeriati
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder