Pazar, Ekim 24, 2010

Varlıklar Ve Uğraşları Üzerine Pencere

Ütücünün derisi dümdüzdür.
Kırık şemsiye tamircisi uzun ve sivri kafalıdır.
Tavuk satıcısı tüyleri yolunmuş bir tavuğa benzer.
Engizisyoncunun gözleri şeytanca parlar.
Tefecinin göz kapakları arasında iki bozuk para durur.
Saatçinin bıyıkları saati gösterir.
Kapıcının elinde anahtar vardır, parmak yerine.
Gardiyanın yüzü hapishane kaçkını gibidir, psikiyatrın ki deli.
Avcı izini sürdüğü hayvana dönüşür.
Zaman âşıkları ikiz kardeşe benzetir.
Köpek kendisini gezdiren adamı gezdirir.
İşkence işkencecinin düşlerine işkence eder.
Aynadaki mecazla karşılaşan şair kaçar.


Eduardo Galeano

Cuma, Ekim 22, 2010

Meçhul Çocukların El İşi Vazifesi


Oturmuştuk büyük masanın etrafına,
Babam gazete okuyordu, biz ders çalışıyorduk.
Hesap vazifesini aceleyle yapıyordum,
Vardı benim içimde başka yolculuk.

Nihayet sıra geldi babamdan çekinerek,
Çıkardım el işi defterimi çantamdan.
Mektepte başladığım bir iş vardı nur gibi
Ki nur kesiliyordum aklıma geldiği an.

Masallar ve rüyaler gibi kalpler kesmiştim,
El işi kâğıtlarının birçok rengiyle.
Renklerin arasındaki sevgiyi anlayarak
Yapacaktım onlardan bir aile.

Birbirlerinden sonra çok güzel oldular,
Ellerim yanıyordu değdikçe onlara.
Kalpler, parlak, güzel ve bin hülyaya doğru,
Kalpler, yaşar gibi, rabbim ne manzara.

Ve nihayet dirseğimle dürttüm,
Çağırdım kardeşimi saadetime kadar.
O baktı ve hepsi baktı hayretle,
Kitapları terkedip hülyama karıştılar.

Artık el işi kâğıtları fazla mı parlıyordu,
Kalplerin zarif şekli daha mı incelmişti ne.
Annem bile çevirmişti başını,
Ilık odamızın bu tuhaf sessizliğine.

Ve babam birdenbire hissetti
Gözlüğünün üstünden süzdü halimizi.
Kızıyor gibiydi kitaplar bırakılmış,
Bana işaret verdi ablamın dizi.

Mavi damarları çıkmış kocaman elini,
Uzattı babam bize doğru gülerek.
Aldı defterimi ve seyretti tatlıca,
Başını sallarken dedi: güzel gerçek.

Fakat düşmüş bir tanesi, diye devam etti,
O zaman biz güldük yaramaz ve çılgın.
Beyaz kalbi görmemişti ne tuhaf,
Hayretimiz ve neşemiz üstündeydi hayatın.

Ve birgün bana baban öldü dediler,
Hissederken renkleriyle nasibim olan yurdu.
O el işini hatırladım, ağlayarak,
Acaba onlar da mı beyaz kalbi görmüyordu!


Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Çocuk ve Allah”,
1938.

-