Çarşamba, Mart 19, 2008

Ladri Di Biciclette

Realizm bizi salya sümük ağlatır, o sebepten ateş yakmaz Ebuzer'i!
Tersten bir ağıt okuma; Ladri Di Biciclette

Bruno & Antonio Ricci
Sinema dünyamda iki çocuk vardır ve öylesine ağlatmışlardır ki duruşlarıyla; birisi The Kid'in kid'i, birisi de yukarıdai fotografda hüsn-ü cemalini gördüğünüz Ladri Di Biciclette'nin Bruno'su!

Ricci (Antonio) uzun zamandır işsizdir ve Maria'nın eşidir, tesadüf odur ki Bruno'da onların bebesi. İş bulma urumu bir gün Ricci'ye bir iş bulur "posterleri asacaksın Ricci, posterleri bisikletle asacaksın, bisikkletin yosa işi sana vermezler". Ricci, sevgilieşi, anaç mı anaç Maria'ya üzüntüyle duydularini bildirir, Maria, ceyizindeki çarşafları satar ve o parayla bir bisiklet alırlar. Ama siz bu bisikletin anlamını bilemezsiniz, Ricci bilir. O, eşine koca, çocuğuna baba, kendisine de adam olma hakını verir! Maria, mahalli bir evliyaya adağı olan parasını verir, ve Ricci ona sala der, bisikletin önüne Maria oturduğu halde evlerine giderler. Ah ne mutlu andır o!

Bruno, allah'ım çocuğum benim, sabahın altı buçuğunda tulumuyla olanca hüsnüyle, bisikleti sileren çıkıyor karşımıza ve bağırıyor esas bir adam edasıyla "tamir etmek için para vermezler ki, şunların yaptığı işe bak."

- Çav Maria!
- Çav Mama!
Bu sefer ön Bruno'nun, çünkü Bruno da çalışıyor. Çünkü fakirliğin verdiği bir enerji var, dünyanın en güzel çocuğu ve çalışıyor.
- Akşam 7'de seni burdan alırım Bruno, Çav! (Çiao!)
- Çav Papa, Çav Papa, Çav! ve dönüyor sebeb-i hayatım, diyor ki; bonjorno! (buon giorno!)

Ricci olanca gülümsemesiyle çeviriyor pedalları. Öğreniyor işini. Günün öğleden sonrasında bir kahbe posteri asarken merdivenin üstünde. Bisikleti çalınıyor.
- Ladro! Ladro! bağırıyor Ricci. Bağır Ricci bağır! Koş Ricci Koş! Koş Ricci Koş!
Olmadı Ricci, kaybettin!
Polise gidiyor;
- Sadece bir bisiklet, diyor yüzbaşı, şeyiminbaşı!

Hadi olanca gülümsemesiyle işe gitmişti ya, şimdi otobüste bugünün Eryaman otobüsü kuyruklarından daha uzun bir kuyruğa girip geldi. Bruno'yu görü uzaktan;
- Bruno!
- Baba, saat yedi buçuk!
- Otobüsle geldim, hadi gidelim!
- Ya bisiklet!?
Sonra tek kelime yok. Tulumun üstünde atkısı var oğlum Bruno'nun, babasına bakarak yürüyor hep hiç önüne bakmıyor. Neden sonra soruyor, tüm gözü babasında;
- Kırıldı mı?
- Evet Kırıldı!
Babasının arasından seyirde seyirde evlerine ulaşıyorlar sonunda.

Ertesi sabah daha çöpcüler çöp arabalarını sürerken, Ricci ile Bruno, daha evvel sözleştikleri arkadaşlarıyla buluşuyorlar bisileti aramak için. Arıyorlar da, Bruno seri numarasını ezberden biliyor. Bir de üstüne sırılsıklam ıslanırlar, her şeyden güzeli, Bruno koştur koştur babasının arkasından giderken, yerdeki su birikintisine düşer. Sonra, bir grup Alman rahip bu çocuğumuzu sıkıştırır, ne güzel sahnedir o!
- Noldu, diyen Papa'ya! Düştüğü yeri göstererek olanca çocukluğuyla;
- Düştüm!!! diye bağırır.

Sonra hırsız görülür bir ihtiyarla konuşmuştur, peşinden koşulur amma ne çare. Uçuyor adeta imansız. Ardından ihtiyar bulunur, ihtiyar kiliseye gidiyor, çünkü kilise ayine atılanlara yemek dağıtıyor. Ricci, ihtiyara soruyor söylemiyor, söylemiyor, Ricci'nin tepesi atıyor iyice, yaşlıdır ihtiyardır, kilisedir dinlemiyor zorla kolundan tutup çemeye başlıyor ihtiyarı,
- nerde bu yezid hırsız!?
- Bari çorbamı içeyim. Peki, diyor, ne de olsa Ricci iyi aile çocuğu.
Amma ve lakin bu ihtiyar bir sinsi moruk, kaçıyor, yaşına başına bakmadan. kaçırıyorlar.
Ricci sinir küpü, arıyorlar tarıyorlar, pek tabi Bruno da ardısıra koşturuyor. Bruno;
- Nereye gittiğini kim bilebilir ki?!
- Uçup gitmiş olamaz ya!
Babasının bu tersinden anlamayan zavallı Bruno, hala ısrarlı;
- Çorba içmesine neden izin verdin sanki?!
- Kapa çeneni veeeee Tokat!

Bruno uzaklaşıyor babasından, bağırıyor;
- Anneme söyliycem! Haha, bir yandan da ağlıyor, artık yola aralarında 4 metre mesafe varken devam ediyorlar.

Ricci tokatı atar atmaz üzgün ama ne bok yesin, forsunu atıyor;
- Susmazsan annene anlataca daha çok şeyin olacak! Sen köprünün orda beni bekle, bir yere ayrılma. İhtiyar bir adamı arayacağım.
Ricci henüz uzaklaşmıştıki bir kadın feryad etti;
- Bir çocuk boğuluyor!!
Ricci, hızla sesin geldiği yöne doğru yaklaştı, yaklaştıkça çocuğun Bruno olma ihtimali arttı.
Ama çok şükür(!) Başkasının çocuğu boğulmuştu.

Açıkmış bizim Bruno, babası gönlünü alma istiyor, ee ne yapmalı, tabi ki bir çocuğu kandırma için yeme teklif etmeli. Sinema tarihimin ( herkesin tarihi kendine) en hüzünlü sahnesi, Bruno nasıl yiyor, Bruno neye baksa Ricci ondan istiyor. İşte şimdi başlıyacak ağlamak, Ricci, bir baba, 8 yaşında oğluna bisikleti olsaydı ne olacaktı onları anlatıyor, ne kadar parası olacaktı, ne yapabilecekti, bir de kağıt veriyor Bruno'ya hesapla diyor, ayda 6000'den... Ah Ricci.

Yemekten sonra ne yapacaklar dersiniz. Hani şu Maria gittiğinde salak demişti ya Ricci ona, o mahalli evliyaya gidecekler, bu bisiklet nerde demeye. O da her mahalli evliya gibi, laga da luga, kapiş? diyecek. Başka da bi olayı yok.

Hırsızı bulacaklar. Ne tesadüf. Hakkaten, evliyazadeden çıktıklarının 1.dakikası geçmemişti ki hırsızı buluyorlar, yakasından tutuyorlar. Anca ne çare, hırsızı endi mahallesinde hırsız çıkarmak dünyanın en zor işi, tabi Bruno olmasa. Baıyor Bruno mahalleli olmuş altmış kişi, koştur koştur o tombul bacaklarıyla polis çağırıyor. Çok şükür. Dayak yemiyor Ricci, ancak bulamıyorlar da bisileti herifçioğlunun evinde, aldıki şahit denen herifleri de yok bizim Baba'nın, ben gördüm diyor bizzat, polis de öyle olmaz a evledım diyor.

Yani polis orda, hırsız orda, mağdur orda amma adalet denilen, geç de gelse bizimdir varlığı ortalıkta yok. Hiç gelmiyor. Ricci ne bok yesin, işte hırsızı da buldu, polisi de. Ne yapsın a dostlar?
Ve kısa pantolonuyla (unutulmaz atısı her daim boynunda) Bruno arkada, Ricci önde, Ricci'nin elleri yumruk olmuş, yürürler yürürler yürürler.
Bir stadın önüne gelmişlerdir, herkes maçtadır ve önlerinde yüzlerce bisilet durmaktadır park halinde. Ricci, adaleti tesis etme arzusunda. Bir bisiklet onun için bir bisiklet değil. Anlatmıştım.
Döner Bruno'ya bakar, çocukta sıkıntılıdır ellerini saçlarının arasına gömmüş oturmaktadır.
Ricci deli gibi düşünmektedir, arkasını döner orada da boş bir bisiklet. Sahibi görünmüyor. Sağa sola sağa sola döner durur. Sonra Bruno'nun yanına oturur, bu sefer de bisikletli onca insan önnüden geçer. Stad dağılmıştır herkes bir bir bisikletlerine binip uzaklaşmaktadır. Ricci vermiştir kararını, şapkasının çıkarır, ki şapkasının film boyunca üç kez çıkarır; kilisede, mahalli evliyanın evinde ve şimdi. Son bir emir verir;
- Bruno al şu parayı, şu otobüse bin, beni Monte Sacro'da bekle.

Bruno otobüsü kaçırır. "Hırsııızzz, kaçıyor!" seslerini duyar, babasını bir bisiklette görür.
Ricci 200 metre gidememiştir ki, yakalanır. Hemen bir grup etrafının sarar ve ona vurmaya başlarlar, Bruno olduğu yerde ağlar ve koşarak babasına ulaşmaya çalışır yararak kalabalığı;
- Papaaaa, Papaaaa!
Bu dünyanın en ağlatan sesidir ve bütün duyusuyla babasının ceketine asılır. Kamera yakındır, ve Ricci'ye bir tokat daha indirirler. Ricci de ağlamaktadır. Babasının alıp götürürler, Bruno arkalarından babasının şapkasını temizleye temizleye, zırlaya zırlaya gelir.
Bisiklet sahibi Bruno'yu da görünce affeder Ricci'yi.

Ricci, elleri yumru yumru, gözleri yaşlı ilerlemeye başlar. Suçlu hırsız değil, devlet değil, polis değil, sadece Ricci'dir. Ve çocuğunun yanında suçludur üstüne.

Yanyana yürürler. Ricci uzaklara bakar, Bruno'ya bakar bir an, gözleri terar dolup taşar, Bruno bunu görür, elinden tutar, Ricci sıkıca sarar eli.

Ve yürürler.

SUÇLU RICCI DEĞİLDİR!!