I.
- Mister Tağm, Mister Tağm dedi, ağzının buruşuk yerlerinden götveren müdür muavini. Çayına baktı.
- İşte böyle, o okulu bitirmişsiniz, şu kitapları okumuşsunuz, gördünüz mü bir faydasını. O kapıya posterlerini astığınız herifler sizi kurtaracaklar sanki. Ya huu, insanda biraz feraset, asalet, tıynet olur, siz de bizim gibi paraya muhtaçsınız... Çayına baktı.
- Mister Tağm, siz iyi bir çocuksunuz, iyi niyetinizden şüphem yok, ama dikbaşınızı indirin biraz, hayatımıza devam edelim. Oğlum bize iki çay gönderin.
II.
Mister Tağm çayını efendi gibi yudumladı. "Be beynünü sikdüğümün yavşağu" diyen babasının sesi gaibten gaibten kulaklarına çınladı, içinden dedi, "Beybabam ne kadar da haklılarmış." Çayını masaya koydu.
III.
Mister Tağm, devam eden on dört gün boyunca karısı ve çocuklarını dövdü, dövdü, dövdü.
Çocuklarından büyüğü bugün 30'larında. Diğeri de o civarda olmalı değil mi sayın okur... Ahahahahha, sayın okur, ahahahha.
IV.
Mister Tağm'ın oğlu yiğirmi tokuzuncu yaş gününü büyük bir çoşkuyla kutladı. Ve daha sonra Letski Trasyedravinova gazetesinde de yayımlanacak olan şu unutulmaz tiradı verdi:
- Ben sıkıldım işte bu halden sayın Trasyedravinovalılar. On iki yaşımda evden çıktım, soğuk Brijinska ovasının neredeyse her mektebinde yatılı okudum, teneke toplayarak, pazarlarda tornetçilik yaparak, götveren kantin sahibinin ağız kokusunu çekerek açlığımı bastırdım. Tanrınız güya yanımdaydı. On yedi yıldır dediğiniz hayatı yaşadım. Kiliselerinizde vaaz ettiğiniz, okullarınızda örnek gösterdiğiniz adamların hepsi bendim. Geceleri tek başına kalınca Kuran öğrenen, gündüzleri üzerine güneş doğurmayan da bendim. Barlara gitmedim, karılarınızı sikmedim, bilakis bıraktım onlar beni sikti. Şertov'lu Nalan'la girdiğim münasebeti haydi geçtim, Frenk diyarında memleketlim deyip sevdiğim Revena'nın vücudumda ve ruhumun derununda açtığı yaralar hepimizin malumu oldu. Dört destana konu oldu, yetmedi Trasyedravinova Devlet Tiyatrosu'nda beş yıldır "Bir Delinin Hatıra Defteri" ile kapalı gişe oynadı. Ben bu halden sıkıldım, artık yeter. On yedi yıldır dediğiniz hayatı yaşadım, geceleri dışarı çıkmadım, avamın güldüğüne gülmedim, beyzbol maçları izleyenleri ezikledim, kahveye giden ahbaplarıma müstehzi müstehzi gülümsedim, okey oynayalım diyenlerle dalga geçtim... On yedi yıldır... Şimdi kendimden de kaçmak istiyorum.
- Kendimden kaçmak istiyorum. Kendimden, tüm biriktirdiğim kitaplardan, güya entellektüel zevklerimden, tüm o şapşal gıygıylardan, gözlüklü baylardan, on dokuzuncu yüzyıl avrupasına yapılan atıflardan, şiir söyleyenlerden kaçmak istiyorum. Kendimden kaçmak istiyorum, kaçamadıkça da kendime uyuz oluyorum. Bilenleriniz vardır belki bu duyguyu. Kendinden kaçamamanın verdiği, adamın midesine ekmek pıçakları sokmak isteten, Stefan Zweig kardeşime şehadet şerbeti içiren bu mel'un duygu... Kaçamıyorum. Eskiden aşağıladığım herşeyi deneyesim var, aşağıladığım her insanı olasım, aşağı gördüğüm her adeti yapasım var. Şehrin en izbe köşelerinde otuz yıldır üzerlerinden bir tek kamyonun bizatihi geçmediğinden emin olunan orospuların, fuhuş dünyasının olmazsa olmaz musikilerinin, beyin uyuşturan içkilerin, içilmeyenlerin, çekilenlerin, çakılanların hepsinin ağası, babası ben olacağım. Artık yetti, kendinden kaçmayanın canı çıksın.
V.
Tüm bu olup biteni büyük bir sükunetle dinleyen müdür yardımcısı buruşuk ağzıyla
- Hay Mister Tağm, senin kuru götünü sikeyim, dedi.
Serçe parmağıyla çevire çevire, bir dönem Avrupa'sını kasıp kavuran Kraliçe grubunun kasetteki en sevdiği parçasına getirip, dinlemeye koyuldu.
VI.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder