-
Modernlik, hayatımızın her alanını kuşatmış bir fenomen. Kendine özgü üretim ilişkileri, kendine özgü mekan ve zaman anlayışına, kendine özgü bir topluma sahip olduğu kadar kendine özgü bir yaşam biçimine de sahip.
Modernlik, hayatımızın her alanını kuşatmış bir fenomen. Kendine özgü üretim ilişkileri, kendine özgü mekan ve zaman anlayışına, kendine özgü bir topluma sahip olduğu kadar kendine özgü bir yaşam biçimine de sahip.
Seküler bir yapısı olduğu belirtilir, hayır modernliğin bir dini vardır. Kendi değerleri, kendi dünya görüşü, kendi yaşam tarzı olan bir fenomen elbette boşaltılan dini alanı dolduran bir dindir aynı zamanda. Modernlikte din bireyselleşmiştir argümanı, din toplumsal alanı boşaltmıştır ve din sadece vicdanlarda kalmıştır demek kadar modernliğin dinine tabi olunur da demektir. Din bir sosyalleşme aracıdır, bireysel din mi olur? Bu durumun sosyolojik bir anlamı zaten yoktur.
Modernlik dine dair olan kavram ve kurumların formunu koruyarak içeriğini değiştirmiştir. Form korunmuştur çünkü toplumsallaşma sürecinde önemlidir, içeriğin değiştirilmesi ise dini olan çoğu olgunun dünyevileştirilmesi anlamını karşılar. İlk başta dünya ve ahret, dünyevi ve kutsal birbirinden kopartılarak uzaklaştırılmıştır. İkinci olarak, modernlik hem bir gelenek hem de kutsal mucididir ve yeni gelenek ve kutsallar icad etmiştir.
Dini olanın dünyevi olana dönüşümü şöyle bir şeydir; kırmızı ışıkta geçmek günah mıdır diye bir moderne sorduğunuzda alacağınız cevap tartışmasız evettir. Dini referanslı hukukun yerine sekülerin geçmesi bu durumun temel altyapısıdır. Modernlik bir geleneği kaldırmıyor aslının yerine sahtesini yerleştiriyor. Sonuçta modernliğin ürünü olan her şey kutsallaşıyor. Değerler ancak böyle kabul edilebilir bir hal alıyor, herkes demokrasiyi, başarılı olmayı, iyi bir vatandaş olmayı, vergisini vermeyi kutsal kabul ediyor. Bu durumda mevzu bahis olan mevcut kutsamalar değil bu kutsallığa karşı inancı olmayanların hemen cezalandırılmasıdır.
Modernlik dinine göre cennette cehennemde bu dünyadadır ve şeriatı da çok ağırdır. İyi bir eğitim almaktan, iyi bir yaşam tarzı sürmeye, markaları önemsemekten, statünüze uygun yerde ikamet etmeye, statünüze uygun kişilerle sosyalleşmeye, statünüze uygun yerlerde tüketmeye yönlendirilirsiniz. Bu kalıplara uymadığınız takdirde önce modernliğe olan sadakatiniz, sonra da modernliğe olan imanınız sorgulanmaya başlar.
Bu dinin Batı dışına –islam dünyasına- yayılması ise modernliği, hristiyanlık ve Müslümanlık arasındaki fark kadar farklılaştırmıştır. Bizim dünyamızda zaten devletin de dine rağmen kutsanmış bir yapıda olması her şeyi çok kolaylaştırmıştır. Devletin bizatihi kendisi kadar yöneticilerinin de kutsandığı bu gelenekte –padişahlar kadar paşalar da kutsaldı ve hepsinin türbeleri vardı- modernliğin kutsallığı bir fetva ile imkanlı hale geldi; “İslam ümmetindenim Batı medeniyetindenim.
Sonrası malum, kutsal Türk, kutsal bayrak, kutsal asker, kutsal maliye, kutsal trafik kuralları. Cezalar mı elbette iki din arasındaki fark kadar derin. Batıdan farklı olarak eylem bir yana düşünmek dahi suç. Bu kutsama işinin sonu elbette yok ancak bu duruma karşı çıkanlar, gerçek kutsalı koruyanlar ne oldu? Sorusu önemli. Onlar sayıları Peygamber döneminde münafıkların müminlerin sayısına oranı kadar az olan bir grup olarak adaleti ahrette bekleyenlerdir.
Sayıları belli olmadığı gibi görünür de değillerdir. Ne başörtüsü, ne sakal ne de cübbe gibi görünür işaretleri yoktur. Modernlikten farklı bir yaşam biçimini, farklı değerleri, yoksulları, yetimleri, miskinleri korurlar. Kanaate dayalı bir hayat ve tevazu sahibi insanlardır onlar. Asla politize olmamışlardır. Herhangi bir siyasi lideri ne kutsarlar ne de olumsuz bir yargıda bulunurlar. Onlar bu oyunu oynamazlar; “onlar boş şeylerden yüzünü çevirirler”. Avam karşısında biz de sizin dininizdeyiz gibi bir münafıklığa yada kızım kolejde okusun da kendisini kurtarsın gibi müşrik bir duruma düşmezler. Onlar modernlik dininin kafirleri, gerçek dinin müminleridir.
Mehmet Aksoy
-
Mehmet Aksoy
-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder