Portrait of Mary Gunning, Countess Of Coventry,
Jean Etienne Liotard, 1749
Jean Etienne Liotard, 1749
15 temmuz 1972
senin eşsizliğin, bulunmazlığın üstüne ne söylesem eksik kalır. sadelikten korkmayan bir kadınsın bir kere. o köprünün altında vb. satılan balık-ekmekten alıp yemek istemen beni çok gönendiren şeylerden biri. sana ondan almak isteyişimin tek nedeni midenin sağlığını düşündüğümdendir. bunu kaç kez söyledim sana. adapazarı'ndaki kızla - neydi adı onun? - çektirdiğin fotoğrafta senin bütün hayat tavrın gizli. en gösterişsiz koşullarda da sen o koşullardan hiç utanmadan, hiç yüksünmeden, bir ayağını gözüpek bir rahatlıkla ileri atabilirsin. beni nasıl savunursun sonra. birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. sen busun işte. sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin. ne sevgilisin sen.
ama aragon'un şu sizesi de bir gerçek:
"göğsüne bastırırken kırar sevdiği şeyi"
o da var. kişi kimi zaman çok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da düşüyor. sevdiği şeyi göğsüne fazlaca bastırırken örseliyor onu. hoyratlaşıyor bir yerde aşk. acaba bu gerçekten aşkın kaçınılmaz bir gereği mi? kimi zaman öyle belki. ama, ben öyle olmamalı diyorum. insani çizgiden sapmamalı. aşkı insani çizgide bütünlemeli. mutluluk da sanırsam, o zaman bütünleniyor. güven mutluluğun temelidir. güven aşkın ve her türlü aşkın, yani cesaretin, yani kavganın temelidir. mevhibe'nin ismet'ten kuşkulanabileceğini aklı nalıyor mu? bu noktada bir özeleştiri yaparsak, sende güvenin, bende bakımın zaman zaman aksar gibi olduğu sonucuna varabiliriz.
ne demiş şair:
"aşklar da bakım istiyor öğrenemedin gitti"aynı şair şöyle bir dize de ekleyebilirdi şiirine:
"aşklar tam güven istiyor güvenemedin gitti"memo bugün denize gitti. şapkasıyla. içsel, kardeşi gamze ezel'le akşamdan geldi. gece bizde kaldılar. sabah da memo emrah'ı alıp kampa gittiler. memo bensiz gitmek istemedi. "babam gelmezse denize gitmiyorum" dedi. sonra ben kendisini ikna ettim. "denize girmemek" ve "başını sabunlamamaları" şartı ile razı oldu gitmeğe. akşam getirecekler. yarın sabah da onu perihan'lara götüreceğim.
"ince vızıltı"
seviyorum seni.
se-vi-yo-rum.
sen?
simdi gidip sana bir tavuk alacağım. seversin sen.
sıcak su geldi. banyo yaptım. akşam saat 08.30'da ercü geldi. içsel'ler evde olduğu için ercü ile çıktık. kahveye gidip oturduk. sen uyuyabildin mi? verilen yemeklerini yedin mi? tavuğun bir budunu o yanındaki kadına ver, gerisini bir oturuşta yersen çok sevinirim. werther de charlotte'nin üst üste verdiği tereyağlı ekmek dilimlerini atıştırmadan edemiyordu. unutma bunu.
yaz günleri geldi. geçen yaz neredeydik, bu yaz neredeyiz, gelecek yaz nerede olacağız kim bilir?
anımsayalım o dizeleri yeniden:
"hayat kısadır kuzucuklarımşişli'de okmeydanı dolmuşlarının kalktığı yerde, salaş bir kahvehanede yazıyorum sana bunları. cocacola içtim. sigara içtim. az sonra sana koşacağım.
yine de uzundur kuzucuklarım."
bir çeşmeye koşar gibi koşuyorum sana
anlasana!
Cemal Süreya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder