Pazartesi, Kasım 23, 2009

Bir Şey Olmaz

-

Şimdi ölsem ne olur? Hiçbir şey olmaz. Sen ölsen ne olur? Hiçbir şey olmaz . Üç günlük zoraki yastan sonra akış bütün hızıyla devam eder. Bunun aksinin olduğu tek bir kişinin dahi olmaması da ilginç. Sadece yasların süresi uzar ya da kısalır. O zaman nedir anlam dediğimiz şey? Bütün bu çabalama, hüzünler, sevinçler, şaşkınlıklar yani insani olan her şey süreklilik ateşine atılmayı bekleyen birer odun sadece. Mesele ateşin sönmemesi gerisi teferruat... Sonun olması süreci anlamsız kılar mı peki? Veya sürecin devamı için anlam olmazsa olmaz mıdır? Bırak bu sorguluyorum, arayıştayım lanet olsun bulamadım ayaklarını yavşak herif. Herkes gibi yaptığın her şeyi anlam kılıfına sokmaya çalışıyorsun. Kendini eleştirirken herkesin bunu yaptığını ima ederek de dozajı düşürüyorsun. Ama ertelenmiş cinsellik derin yaralar açar diyordu eli kalem tutan bir abimiz. Halvet olamamak mı bütün derdin? Bu mudur yani? Tamam da neden cinselliği basitleştiriyorsun? Evet tek derdim zekerimin hiperaktif bir yapıya sahip olması diyemiyorum bir çırpıda. Onu da romantizm sosuna bulamam gerekiyor. Bunu söylerken kendimden emin olduğum da iddia edilemez. Cümleleri üçüncü tekil şahsın ağzından yazmamın nedeni ayrıca sorgulanabilir tabi ki. Neyse ne diyordum? Evet romantizm. Başkent Öğretmenevi’nin hemen altındaki dar sokakta bir akşam vakti eli elimde olan bir kızla yürümekti hayalim. Akşama kadar hiçbir şey yaparak teoriyle pratiği birleştirdiğim bir staj çıkışında otobüsle eksi ikinci kattaki soğuk evime dönerken pencereden gördüğüm bankta oturan iki sevgilinin kendileri dışındaki her şeyi dünyanın dışında hissettikleri zannıydı yaşamak istediğim. Hadi tam zamanı yapıştır sömürünün duygulu olanını: Çok şey mi istedim rabbim? Hakkını helal etmediğini söylediğin gücün ismini iyelik ekiyle kullanmam da ayrı bir çelişki genç. Sen iflah olmazsın söyleyeyim ben… Meselenin sürü psikolojisiyle de alakası olabilir gerçi. Ellere var da bana yok mu sözlerini ihtiva eden şarkıyla da açıklayabiliriz durumu veya kendimize entelektüel bir hava vermek istiyorsak Rasim Özdenören üstadın bir keresinde bahsettiği gibi de diyebiliriz. Arkadaş her şey bu kadar birbirinin içine geçmişken, herkesin olduğu kişi olmama ihtimali zifaf eden bireylerin kim olduğuna bağlıyken yani n’in ikili permütasyonuysa senin ben olmama sebebi ve benim kim olduğumla nerde doğup büyüdüğüm ciddi anlamda doğru orantılıysa, izmirli arkadaşım bulunduğumuz ortamda kızları esprileriyle etkilerken ben yüzümde aptal bir sırıtışla oturmaktan öteye gidemiyorsam falan filan işte. Virgülleri kullanmak alışkanlık yapmakla beraber izmirli olmak eşittir ortam insanı olmaktır cümlesiyle yüzeyselliğini ortaya koymuş oldun. Hep yüzeyseldim aslında yeni bir şey değil bu. Ona cüzdan almıştım. Biraz pahalı olanından. Tabi sarı soluk kadife pantolonu ve sünmüş yeşil kazağıyla böyle şeyler yapan tipler normal karşılanmıyordu doğal olarak. Kendini Sabancı’nın oğlu mu zannediyosun cümlesi cüzdanın karşılığı olmuştu. Sırf ne kadir kıymet bilmez birisiymiş dedirtmek için kullandın değil mi karşılık kelimesini? Evet onu ykm’nin önünde beklemiştim, evet Ankara’ya daha yeni gelmiştim, evet vakit namazlarını boş sınıflarda masanın üstünde kılıyordum. Yurdun yemekhanesinde sabah kahvaltısında karşımda oturan iki kızın yüzüne hiç bakmadan yemiştim zeytinleri. Cüzdan aldığım kız defol demişti bir keresinde sakallı abilerin Yenimahalle’de bir marketin altındaki tarikat toplantısında tevbe etmeden içeri giremezsin dedikleri gibi. İki günlük yalvarma ayininin akabinde gelmeye ikna ettiğim bir iftarda o karşımda otururken hissettiğim mutlulukla teravihi ilk kez kaçırmanın verdiği tuhaf burukluk şeyh-i san’an’ı hatırlatmıştı… Sonuç? Arada kaldım, kimseye yaranamadım, iki tarafa da ait olamadım filan diyorsun da sonuç ne? Ne yapalım? Bizim de kendimize göre sıkıntılarımız var. Çıkmamız gereken kariyer basamakları, elde etmemiz gereken statü ve saygınlık, atlamamız gereken sınıflar var… Yine kendine yonttun ya meseleyi helal olsun diyorum sana. Herkes umursamaz, herkes kendinden başka bir şey düşünmüyor. Tek akıllısı sensin bu köyün değil mi? Ama ben şefkat istiyorum. Karşılıksız merhamet istiyorum. Sadece başarı karşılığında duyacağım iltifatlar, kırk takla atıp türlü maymunluklar yaptıktan sonra yüzüme gülecek bir nisa, düzenli ve sürekli ibadetler silsilesinin ardından gireceğim bir cennet, takım elbise katkılı statünün ardından gelecek saygınlık değil istediğim. Yok öyle kardeşim. Armut piş ağzıma düş. Rekabet edeceksin hatta rekabet etmeyip rekabet yaratacaksın. Sonra sabahın bu saatinde hala ayakta olman iş yaşamındaki performansını olumsuz etkiler sonra. Maazallah elektrik faturasının üzerindeki yirmi basamaklı abone noyu yanlış girersin de hacı amcalardan azar işitirsin. Hem her şey zamanla düzelir. Karıştırma bunları. Uyu hadi, uyu…


Fatih Mehmet Kıyak

Kasım 2009

Evciler

-

Hiç yorum yok: