Cumartesi, Mart 10, 2012

Hassan Beg


"bir kızgınlık anında,
katledilmesin diye,
Hassan Beg'i bize çağırdık."

the colossus,
francisco de goya y lucientes

_

İstediği adam olamamak korkusu vardı. Oysa ki etrafındakiler tarafından ölesiye beğeniliyor ve fakat bununla övünmüyor, övgüyü hakediyor ama ustaca latifeleri görmezsek tevazuyu elden bırakmıyordu. Gel gör ki, çalkantılı yaşam talebi, pek çok zaman kalemiyye sınıfının o ücretli tahriklerine yenik düşerdi. Adamı şehirden şehire savurdu bu tahrikler. Büyüklerin aç kalındıkta limon dahi satılabileceği veya çöpçü dahi olunsa en iyi çöpçü olunması gerektiğine ilişkin öğütleri ona pek uzaktı. Ancak hayatı biraz olsun, nasıl derler, bohem yaşama isteği, babadan kalma yerleşikçiliğine ve garanticiliğine mağlup oldu. Olmaktaydı da diyebiliriz.

Kendisini aciz hissettiği zamanlardan korkuyordu. Muhtemelen yalnızlıktan da... Halbuki ademoğlu böyledir. Güçsüzlük ruhunun bir yerlerindedir onun. Son tahlilde yalnızdır da... Güçlü diye bildiklerimiz de, güçsüzlüklerini gizlemeyi en iyi becerebilenler değil mi? Bu adamın bir sosyal fobik olmadığı kesindi aslında. Yine de zayıf görünmekten onun kadar ürken pek azdı.

Bir gün onunla konuşurken mühim bir şey farkettim. Bu korku onu esir almıyordu. Aksine, korkusuyla yaşamaktan memnun gibiydi. Evet, acziyet ve yenilmişlik fikrinden hazzediyordu. Bunu yaparken bir nevi fakir edebiyatı içinde olduğunu da sanmıyorum. Yaşadığı veya yaşadığını varsaydığı iniş çıkışlarla mutluydu adam. Hasan Beg'i Hasan yapan bu gayrimemnuniyetti.

***

Yassin'den Hassan'a

Yasin Arslantaş

Hiç yorum yok: