Cuma, Kasım 21, 2008

durup duruken hüzünleniyor bu danalar


-
Flight_and_Failure_of_Saint_Anthony

-
her mevsim içimden gelip geçersin

hızlı yapılan banyoların zorunluluğu, yaşattığı gurbet duygusu ve yatağa yanağını koyana dek yaşanan sıkıntılı fasıl. biz votka içmediğimiz için mi çektik bunca çileyi. bu notırdam halimiz meğer ayıklığımızdanmış ve hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz, demiş ya şair:
biz sarhoş olduğumuzda üzüm henüz yaratılmamıştı diye. durup duruken hüzünleniyor bu danalar demişti dedem, o zamanlar daha altmışlarında ve nineme tekme tokat girişebilecek dinçlikteydi. ben ağlıyordum hep. öğretmen sobada yakacak odun istiyordu, dedeme söylüyordum çok iyi adamdı, hala da adamdır, götürüyorduk yakıyorduk sobalarda. bir tahtayı beş sınıfa bölebilmek köylerde mümkünmüş anlamıştım ve Pamuk'un zikrettiğimiz acısını biz Avrupa göremeyeceğiz deye dahi değil bu köyde öleceğiz deyi çekerdik.

bir köpek sevmiştim, kimin soysuz dölünün ürünü bilinmez. samanlardan bir yuva kurdum, süt verdim ekmek verdim annem kızdı yine verdim. ertesi günün kaçkınına kahraman ismini layık görmek sadece çocuksu bir aptallık değil, gen havuzumun en iyi yapabildiği icraatmiş, sonradan anladım.

ey vefasız yolcu, kalbim viran edersin

dün bir unutuşun üstünden aslında hiç birşeyin geçmediğini farkettim. uzun bir taslak gibi yaşamak, kes yapıştır, f7'le ki imlan düzelsin. sonra aniden bir tanıdık vasıtasıyla ölüveriyorsun. bu nasıl prodüksiyon diye de çıkıp gelmiyor avrupalı amirler. tanrıyla onlar malum dört yüzyıldır filan küs. işler tıkırındayken devleti ne yapsin hür teşebbüs. biz de öyle değil ki, nerde bu devlet canhıraşında, tanrı evlere döndüğümüz bir ara gözüken bir figüran. ama işini de iyi yapıyor kerata. böyle olsun istememiştik.

hangi yunus?

çöpleri karıştırırken açlıktan şeyhine bakmış bir adamın melodramını filimleştirsek ya biz seninle. seninle akan bu suyun üstünde, ne de gidiyoruz yaylı yaylı geyiği yapsa ve elimizde avucumuzda ne varsa tükense saniyeler içinde anlamasak. ne arzu edersek oluyormuş gibi olsa, desek bize bir kitap gönder kuşe kağıda ismime imzalı. bizi bir yunus mu yer yoksa, kapılara yatar oluruz da şeyhimiz gelip
bizim yunus mu der mi dili sürçüp sonra işi yoksa tövbeler etsin allahıma tüm öğleyi ikindiyle nakşeden cemde.

ben neden ölü bir akşamın peşinden gün nakşeden delisi oluyorum bu şehrin. oysa siz beni taşladınız bir çok sefer. anam için yalancı sözler söylediniz insanlığınızı reddeden. ben üzerlerinize demir kartallar yollasam allah bana cehennem mi der yani. sanmam. iyiyle kötüye aynı davranırsak nerde kaldı benim imanım.

seni seven şu gönlü hemen yakarım

bazı geceler tersten başlar. ne söylesen diyeceğin o değildir. yazmak için yazarsin. sabah uyanamamığın verdiği kızgın şımarıklığı vermez ya da küfretmenin aymazlığını, kestiğin kızın başkalarınca kuşbaşı olunuşunun son bulduğunu öğrenmenin heyecanı... birader sen pezeveng misin?


cok agladim cok inledim, gunlerce ben dert dinledim
seni nasil unutmali, bu sevgiyi uyutmali
cok agladim cok inledim, gunlerce ben dert dinledim
senin gezdigin yerlerde gezmiyorum, senin gectigin yerlerden gecmiyorum

seni bir gun gorursem bin yil yasarim
senden kacayim derken seni ararim
elimden gelse seni unutmak icin
seni seven su gonlu hemen yakarim
biliyorsun ki bunlara sebep sensin
sen sevgili degil basima dertsin

ama beni içlerinize almıyor ve sevmiyorsunuz. sizin bakışlarında beni çeken o parıltıyı görmüyorum, bana para mı veriyorsunuz neden bu başımın şişmesi ve kapanamamam. bu kızgın gülüşmeler ve kendini bir şey sanan aptallanmaların bir manası varsa işte ben onları parlatıyorum cila hesabı. altını çiziyorum.

ruslar votkayı toplamları üç etmeyince içmezlermiş.
ve sevmediğin insanlar içtikçe daha çirkin olurlar.

Hiç yorum yok: