Cumartesi, Haziran 14, 2008

ne zaman bir dosta gitsem / evde yoklar

artık bir şey edin, bir düşman, bir yandaş. sana artık dedirtmeyecek ve sana öyle hissettirmiyecek. ne lazım evladım, harp mi, darp mi, cebr mi. ne gerekiyor senin de bir şeylerin parçası olman için. adet sancısı mı bu onbeşgünde bir ay bile dönmez sen nereye dönüyorsun. bırak.

saçmala artık yada bilakis. bir şey dene. unut. neden deme, nesnesin sen, öznelik bırak öznelik havesini bırak. bırak aksın o azgın nehir bırak kendini bırak.

payına ne düştü gördün, bitti bir ömrün en tanımlanan yılları. elini verdin her seferinde. taşladılar, gelmediler, evde yoklar. gördün, kendini yedin bitirdin, karşıya geçmen çok zamanını aldı, geç kaldın düşen bir şey varsa o da sensin. ne isa ne musa seviyor artık seni.

O, bastonuyla saraylar önünde, siz haramzadesiniz beyler, diye ünleyen adam, hani o adam ki ali bile bir hüzünlü vedadan ötesini yapamamıştı, güneş ondan daha doğrusunun üzerine düşerememişti gölge. sonra nerde öldü. kızı. nerede. sen hangi cehennemin dibinde yalnız öleceksin ve dönük bakınca o hayallere o onların kurmak dahi düşleyemediği düşlere, altında kaldığın şey ne kocaman değil mi. sırtımda nal izleri beni takip etmeyin. dün bir çöplükte dört kemiğimi kırdılar ve o kadar büyük düşlerim vardı ki boğuldum, biri bitmeden biri başlıyordu, koşturdum. düştüm.

nereye koşturdun. bıktım senin şu beğenmez tipinden. eeeh yeter. bir bokun üçte ikisi olamadın. daldan dala. hayalleri varmış. eylemsiz kütük.

"beni hoyrat bir makasla eski bir fotograftan oydular orda kaldı yanağımın yarası" şimdi ne söylesem yarım ne düşlesem öyle. beğendiklerimi görünce meğerse diyorum ben bir inziva insanıymışım. dört günde delirebilirim. anlaşamıyorum. hep kaçtım ve kaçtığım yerlerde tutundum sonra hep kaçtım sürdü böyle. yarı tatminle, yarı hayatım.

oysa, şimdi uzaktan bakınca ya da tam burdan bakınca, ne. ne mutlu edecek seni. mutlu aşk yok diyesiymiş latin amerika peki mutlu ne var. beni mutlu edebilecek ne var. hakarete uğrayınca cevap vermek de ne. neden hakarete uğrarsın. iyi olmaya çalışmak beni mutlu mu edecek, kötülük de etmiyor. mutlu ne var. beni ne mutlu edebilir.

tüm gün ağladığım bir kasaba, bir köy. hiçbiri lazim değil bana bir dağ lazım. olanca büyüklüğüyle ve olanca geçmişiyle bir dağ. ağacımdan bakınca ölmüş köpekler gördüğüm bulutların üstünde, bulutları birbirine çarpıp su çıkardığım koca bir dağ. kimsenin olmadığı ve olmayacağı. öyle bir dağ. yalnız. mazlumun yalnızlığından daha yalnız ve tamamiyle acz içinde, tanri'ya filan inanmadan, sadece konuşan peygamberlere inandığım ve ağzı laf yapan yolculara. ama kuş uçmaz kervan geçmez dağda yolcu olmaz. ağzı laf yapan bir şeye inanmak en büyük arzum ve ol deyince olan bir dostum olsun isterdim. yemediğim içmediğim bir hayat. boşluğum.

ve diyor ya diye bitirmek bir yazıyı, hiç bir şey diyememiş olarak. ahmet telli:
göç oldu bir acıdan öbür acıya / oysa sağrısı kurumamıştı atımızın.

Göç oldu bir acıdan öbür acıya
oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
daha dün sürüp gelmiştik buralara
bugün göründü yine yolların ucu

Devrildi kıl çadırlar seher vakti
usulca uyandırıldı çocuklar
ve kadınlar bohçası çözülmemiş
bir keder gibi gibi düştüler yola

Turnalar gitti biz gittik
bitmedi peşimizdeki nal sesleri
nerde konaklasak tedirgindik
kuruyordu ırmaklar ve göller

Bir yangın gibi taşıyıp durduk
kederi ve acıyı göğsümüzde
yer gök duman içindeydi sanki
genzimizi yakıyordu ayrılıklar

Zulüm bırakmadı peşimizi hiç
biz gittik o buldu izimizi
konar göçer olduk yedi iklimde
tanığımızdır dağlar taşlar

Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı
gözlerimizin yorgun sularında
yaşamak bir inat oldu artık
yaşamak bir direnme oldu zulme

Ve işte devrildi yine kıl çadırlar
göç başladı bir acıdan bin acıya
Geride akşamın küllenen ateşi
ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı

...

orda kaldı yanağımın yarısı / kendini boşlukla tamamlar.

Hiç yorum yok: