Perşembe, Temmuz 31, 2008

Thomas Bernhard

Avusturyalı Kızgın Yazar

Wiki'den Thomas

Thomas'ın Kitapları

Bir bakmak lazım. Büyük bir imparotorlukken, I. Dünya Savaşı sonrası ellerinde bi bok kalmayan (bu bize tanıdık bir ülkeyi hatırlatıyor) Avusturyalı'ların, kimseyi beğenmeyen, ülkesini beğenmeyen, kendini de beğenmeyen Yazar'ı!

Nicolaas Thomas Bernhard, İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman Edebiyatı'nın en önemli yazarlarından biri sayılmaktadır. Yapıtlarında ülkesi Avusturya'ya karşı büyük bir öfke görülür. Taşranın dar kafalı tutuculuğu, düşünsel gelişime sekte vuran bencilliği ve dışlayıcılığı yazarın üzerinde en çok durduğu temalardır. [wiki'den]

--------------------------------------------------------------------------------------

Salı, Temmuz 29, 2008

Çok Olmadığımız Kesin

-

Çok olmadığımız kesin

Çok olan tarafta değiliz
Türkiye'de Kürt olacağız
Kürtlerde Ermeni
Ermenilerde Süryani
Gidip Almanya'da Türk olacağız
Hollanda'da Surinamlı
Fransa'da Cezayirli
İran'da Azeri
Amerika'da zifiri zenci olacağız
Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili,
İsrail'de Filistinli
Köpeğin karşısında kedi
Kedinin karşısında kuş olacağız
Kuşun karşısında börtü böcek
Hakemler hep karşı tarafı tutacak
Ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
Çiçeklerden kamelya olacağız
Az kolumuzun tarafında
Solda olacağız

Nevzat Çelik


-

Pazartesi, Temmuz 28, 2008

Giovanni Arrighi

-

Ergin Yıldızoğlu da önerdi;

Giovanni Arrighi'nin Uzun 20. Yüzyıl Tarihi küreselleşmeyi anlamak için iyi bir başlangıç.

Sevgiyle.

-

Salı, Temmuz 22, 2008

Gerard De Nerval'dan

bir ağacın gövdesine yazılmış bir ad gibi
ruhuma işleyerek ilerler boyuna hatırası

gerard de nerval
çev: sezai karakoç

Salı, Temmuz 15, 2008

Benden Selâ Olsun Anadolu'ya

-

Feysbuk
denilen, herkesin istediği gibi kullandığı güzide sitede, ben en çok yunanlıları ve ermenileri izlemekten hoşlanıyorum. Bilmiyorum belki dine, inanca, eski düşmanlıklara rağmen, bize benzeyen ama bizden olmayan insanlar görmek güzel. Ermeniler hala eski kırgınlıklar içinde pek ketumlar belli, bunu sosyo-ekonomik açıklaması da yapabilirim kendimce, efendim işte kişibaşına geliri yirmibin dolar olsun da ben göreyim o zaman diye. Yunanlılardaki durum o, rahatlar, açıkca geçtiler bizi, keyiflerine bakıyorlar, bir de gelip ikide bir İstanbul'a! Kendilerine güvenleri var ve bariz bir şekilde çok daha konuşkanlar Ermeni'lerden.

Üç yıl kadar önce, bir sitede tanıştığım Lazaris'le ingilizce yazışırken, bir yerde dalgasına 'Maşşaallah' yazmiştim, hemen beni durdurdu, ve "o ne demek o ne demek dedi" ben de olanca ingilizcemle (nasil anlattiğimi sormak gibi bir puştluk düşünenler vardır şimdi kesin) anlattim.

Babannem bize öyle derdi, dedi. Lazaris'in ailesinin Trabzon göçmeni olduğunu biliyordum zati (hatta o bunu söyleyince burda da birsürü Selanik göçmeni var ayağında, sadece size değildi zorunlu göç mesajı verip yurttaşlık görevimi de yapmıştım) ancak şaşirdim bayaği, ikicisinde koptum, dedi ki;
bir de şöyle bir şey söylerdi; yaaovruum!
Bilmiyorum neden, ya da biliyorum da hala bunu uluorta söylememeyi tercih ediyorum, böyle şeyler çok dokunur bana. Bir kadın, yaşlı bir kadın, yunan torununa, hiç göremeyeceği, ya da orasını asla kendi memleketiymiş gibi hissedemeyeceği bir toprağın sevgi sözcüleriyle hitap ediyor; yaaovruum!

Bu hisseden insan için o kadar acı birşey ki. Sanmıyorum anlayabilsinler, ömürleri boyunca kendilerini anlatamayacakları bir ortama girmemişler. Kendini tüm hayatı boyunca, hayatına yabancı hisseden, hayatına resmen oynayan, oynamak zorunda kalan insanlar hissedeceklerdir, hatta gözleri biraz yaşlanır. Doğduğunuz evin, asla sizin olmayacağını, asla sizi siz gibi tanımayacağını bilmek ne kadar acı bilseniz. Hayatınızı vakfettiğiniz insanların, sizi siz yapan şeylerden bihaber önünüzden akıp gitmesi... Sizin ikide/bir kabz halinde bulmanız kendinizi. Yeter allahım artık bitsin bu oyun, ya da bana güç ver çıkayım, çıkartayım kendimi. Ama yok. Sen o zırhın arkasında kılıç yarasından korurken bedenini, kulağından giren dost nameleri ruhunu mahvetmeye yeter de artat bile. Hayır, diyebilir misiniz, aslında o öyle değil, ya da. Hayır. Diyemezsiniz.

Bizim toplumsal alzheimer düdüklüğümüzden mi nedir, ya da bizim bize hala duvarlar ördüğümüzden midir, anadolu'da böyle hikayeler dinleyemedim henüz, bir tanesi hariç, belki bu doğrudan bir göç hikayesi değil ama, insanın doğduğu yerden kovulması, kovan devletin onu kendinden görmemesi, kovulanlarınsa yeni yurtlarına bakıp, orayı da kendilerinden görememeleri, içten içe oradaki farklılıklarını anlaşılmaması için dua ettikleri ve kendileri diri diri gömdükleri bir hikaye, ağlayan bir hikaye;
anneannem, yengeme gözyaşları içinde açıklamış dedemin alevi olduğunu. yengem de bunu aile içinde konuşacak kadar önemli bulmamış anlaşılan, konusu açıldığı zaman laf arasında söyledi ve benden başka kimsenin ilgisini çekmedi. dedemin ailesi girit'ten avşa'ya gönderildikleri zaman bunu avşa halkından saklamışlar. dedemin babası ise kızıl bir sarığı ölene kadar korumuş ve onunla gömülmek istediğini vasiyet etmiş. kıyametler kopmuş adada. dindar bir sünni kızı olan anneannem ise bir aleviyle evlendirilmiş olmanın travmasını çocuklarından gizleyebildiği kadar gizlemiş ve susmuş. (....) biz dedemin alevi olduğunu bilseydik hayatımızda hiçbirşey değişmezdi (....) ama dedem bunu kendi çocuklarına rahat rahat söyleyebilmiş olsaydı, hayatında çok şeyin farklı olacağına eminim. [emuncipation'dan]
Gelelim beni oturup da bunca şey yazmaya iten ve artık gönlümün bu acıyan yarasını yazıya dökmemi söyleyen son olaya. Başlangıçta dediğim gibi, feysbuk namıyla meşhur sitede, Learn Greek-Learn Turkish grubunda geziniyordum, Makis Nikiditis'in şu mesajı gözüme çarptı;
My grandmother, used to say many proverbs.
I remember from my childhood -Uzun adam ahmak olour- it's only what my ears remember, I don't know if it's correct, or to explain, please do this for me :)
I'll try to remember more...
Benim kadar bile ingilizce bilmeyenler için küçük bir çeviri;
Babannem bir çok deyim kullanırdı.
Çocukluğumdan hatırladığım, kulak dolgunluğu olan bir deyim var - Uzun adam ahmak olour - bilmiyorum doğru mu, benim için açıklayabilir misin, ne demek?
Daha fazlasını hatırlamaya çalışacağım...
Ben bilhassa 'olour' kısmına bayıldım. Seslendirir misiniz? Olour! Hah-ha, beyaz perdedeki her yunan türkçe'yi böyle kullanmaz mı? Ah be babanne, kimler için diyordun acaba, damadına filan mı laf sokma derdindeydin, yoksa o yezid muhtara mı, evinin önüne çeşme yapmayı dert edinen. Hala hayatta mısın, kaldı mı seninle iki çift laf edecek göçmen! Hatırlar mısın köyünün toprağını, tarlalarının ismini, sahi tavuklarınız nerde, muhtemelen hala orada senin tavukların torunları. Bak sen nerde böyle.

İstanbul'da zorunlu iskan olmuş, ekmek aş bulamamış, çocukları dahi kürtçe bilmeyen, kendi kendine, acısını, sevincini, türküsünü kürtçe söyleyen kaç babannem var benim? Sinirlendiği zaman bir uzun adama, uzun adam ahmak OLOUR diyip bağırandan daha mı kalabalık, sobanın yanında gün boyu kürtçeden başka dil bilmeyip oturan. anam neden öğretmedin oğluna kızına.
Dil ölmüyor, dildeki beceriksiz bir ric'at! Artık para etmiyor o muhitte, çocukluğumun dili, süt emdiğim dil, sünnet olduğum, gol attığım, sobelediğim o dil, artık buraların değil. yoksa ben mi değilim buraların, dil bana bunu mu anlatır.

Hayat! Sen bizimleN taşşak mı geçiyorsun, çok affedersin!?

-

Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Thomas L. Friedman - Understanding Globalization

Soğuk Savaş Sistemi'ne damgasını vuran iktisatçılar, kendi usulünce kapitalizmi ehlileştirme peşinde olan Karl Marx ve John Maynard Keynes'ti.

Küreselleşme Sistemi'ne damgasını vuran iktisatçılar ise tersine kapitalizmi dizginlerinden kurtarmak isteyen Joseph Schumpeter ile Intel'in eski genel müdürü Andy Grove'dur. Avusturya'nın eski maliye bakanlarından olan ve Harvard İşletmecilik Okulu Öğretim Üyesi Schumpeter Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı klasik eserinde, kapitalizmin özünün 'yaratıcı yıkım' olduğu görüşünü ileri sürer.

Thomas L. Friedman

Not: Elinde, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi olan bana ulaşsın. Bana versin o kitabı. Verin.

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

Eskis Defteri

muhteremin şen gününe denk gelir de

seninki de hayat mı ulan adem, derse

asıl desin sana ne demeli cellu celalühü

annesiz böyle estergonda kalmış sezercik gibi

tükettin kendini

yer isterim

kebapçıları hep pehlivan eskisi

çocukları sanıyorlar ki

kırmızıda hayat da durur, motorla.

Daha çok muhalefet gösteri ve yürüyüşler yasasına

Allah kimseye fetişini nasip etmesin.

Duydun mu ya taksim!

Biz bu asır ters ilişkiye girdik

Durduk yere asi, luthersiz Protestan

Ey patron kabul ettiğin sürece isteklerimi patronsun

Bu aksetsin bütün mal pazarlarında

Simith mottosuna tersten giydirmek bir yunan’a bakar.

Nevdet Pamir ß Enerji Uzmanı

Ferhat Kentel ß Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek

Daha da diyorlar ki şeriat gelmedi memlekete ne geldi dokuzlu mu?

Haberleri İzlerken Okey Oynayan Babam

Barkelita ß Farkenita ß Muhammed

The Heinemann Elt Toefl Macmillan

Thank you for smoking

Ömer Zor ß Kelimeci

Gürkan Kubilay Dr.

enproje.org

Srebrenica

Cuma, Temmuz 04, 2008

Gurbete Kaçacağım

-

gurbete kaçacağım
o lâcivert ülkeye

o üzünç denizine
uzayan iskeleye

ansızın sormaksızın
neler kalır geriye

gurbete kaçacağım
o kimsesiz ülkeye

o geri dönülmeze
bağlanan ilk köprüye

umarsız durmaksızın
acılar tüketmeye

gurbete kaçacağım
o duvaksız tepeye

o yolunda gözyaşı
çeşmesi kuru köye

kopup yalnızlığımdan
kopup sonsuzluğumdan

gurbete kaçacağım
gurbete tükenmeye


yaşar miraç

-