Cumartesi, Aralık 10, 2011

Bu Adamlar


'gücüm tazelenmedi, suratım eski. yırtık.' diyor Turgut Uyar bir şiirinde. Ya da dedirtmişler adama. Adamlara dedirtirler kuzum. Daha fazlası olmaz. Onlar bir yerlerde doğarlar bizim gibi, oralara bakarlar, emerler oraları, oraların arasına sıkışıp dünyayı gözlerler. Sonra gün gelir evden çıkarlar, bir de ne görsünler; dışarıda önüne geleni düzen bir dünya. Demek anlatıldığı kadar varmış ulan' derler kaynamış yumurtalarını soyarlarken. Tuz nerde? İşte, orada bir yerlerde olmalı. Hazır elin değmişken yarana da bas. Kahvaltılarını yaparlar, biraz akran zorbalığı sindirip, odalarına çıkarlar. Odaları soğuktur o adamların, dışarısı her daim karlıdır. Bu adamların botları kalorifer peteklerinin altındadır. Bir yerlerden duydukları bir türküyü çığırırlar, kimse duymasın diye susarlar sonra hemen. Birşeyler bulup buluşturur giydirir Anneleri onlara, diğerlerine benzesinler diye. Aman oğlum 'onlardansın,' canım oğlum 'biz de şimdi herkes gibiyiz'lerle uğurlanır bu adamlar. Dünya o memelerin arasında gördüğünden çok uzaktadır oğlan. Giyinmişler, Anneleri istedi a, ama kolları kısa kalıp sırıtıyor bazen, paçalarda bir saçmalık var, bak ellerini havaya da kaldıramıyorlar rahatça. Sezecekler dinime imanıma, diyecekler 'sen gelme ulan ayı,' 'sen bizden biri değilsin, git şükret ki seni öldürmüyoruz şuracıkta.' Sezerler de. Ah Allah'ın altı günde var ettiği yuvarlak masa, bu adamlar gidecek ve onlara söylendiği gibi şükredecek Allah'a, ya diyecekler şuracıkta öleydim, aman Allah korusun. Allah korur ve kollar zira, Annesi öğretmiş.

Sonra kendilerine müstakil bir örgüt hevesçiliği, bir kültür devrimi, bir terakki atılımı, on yılda on beş milyon hınç. Sonra büyür bu adamlar işte, içlerinde her gün hiç olmazsa bir kaşık katarak büyüttükleri bir hınçla. Ne yapsalar fayda etmez, hobi olarak yine yaparlar, istişareye yatıp da Buda'yı yeşiller içinde görseler de değişmez onların kaderi. Bu adamlar, sinirli ve stad sloganlarındaki gibi intikaaaam intikaaam'lıdırlar (dişe diş kana kandan' sonra gelen hani). İşte bu minvalde elleri ekmek tutar bu adamların, helva filan yerler, yeri gelir gazoz içerler, yeri gelir gazozlarını pişti masalarında kaybederler, yani o şekil çok afilli hayatları olur, paraya para karıya karı demezler. İskender'den sonra Makedonya bir daha kendini toparlayamadı der hüzün yaparlar, tüm bardaklarını Allah'a kaldırır, tüm sularını hüseyne içerler. Bu adamlar bir çeşit karameldir, türkiyece garip, onca çirkin. Bunlar hani sevip de sevdikçe değersizleşen tanıdıklarınızdandır. Bunların yaptığı iyiliğe teşekküre lüzum dahi yoktur. Bunlar gayrimeşru bir kültürün mahsulüdürler, üstelik fiyat kırarlar, mütemadiyen odalar ve borsalar bunları toplar ve denize döker. Kader bu ya, batmazlar. Hemen üstlerini değiştirirler sudan çıkar çıkmaz, yoksa hasta olacaklar. Bir kaç yüz binleriyle gidip salak saçma kitap alırlar. Gördükleri her boktan şeyin ayrıntısında kaybolurlar. Eskilere hüzünle dalarlar, biraz olsun hırslarını böyle alırlar, ağız burun bırakmazlar eskilerde, yere düştükçe tekmelerler, yalvardıkça ağızlarını yumruklarlar.

Ama olmaz. Bu adamlar o eskilerin bizzat ataları, koruyanları, kollayanları. İnsan kendini sadece aynada gördüğünde mi öldürebilir. Pek tabii ki, hayır. Bu adamlar da, eskiyi öldüremezler, kendilerini öldüremezler, ama Anneleri ölür. Babaları zaten 'cumhuriyetin bir kuludur'. Kitap yazmaya koyulurlar ve yazarlar da, çay lekeli a-dörtler uzun süre pembeyle başka bir şeye benzeyen aptal bir dosyanın içinde durur. Bazen o dosyayı koltuklarının arasına alır, kahveye giderler. Kaç gazoz kaybederler o gece sabaha kadar Allah bilir. Dosya her tarafından patlar ve kıvrılır. Gider ataç alırlar kırtasiyeden, dört tane lazımdır ama kutuyla satılıyordur, 'eh ne'apalım' der alırlar. Dört tane lazımdır ama tüm kutuya para öderler, bu adamların hayatı bu alışverişçedir.

Kimse sizi sokakta taşlamasa, oturup da dört cilt kitap yazmazsınız. Celaleddin bunun en büyük örneği. Diğerlerinin de hepsinin annesi ölmüştür.



-