Cumartesi, Kasım 22, 2008

El Felah Sebate Eyyam

-

el felah seb'ate eyyam
vel huzn tulul ömr


sevinç yedi gün sürer hüzün bir ömür boyu


-

Cuma, Kasım 21, 2008

durup duruken hüzünleniyor bu danalar


-
Flight_and_Failure_of_Saint_Anthony

-
her mevsim içimden gelip geçersin

hızlı yapılan banyoların zorunluluğu, yaşattığı gurbet duygusu ve yatağa yanağını koyana dek yaşanan sıkıntılı fasıl. biz votka içmediğimiz için mi çektik bunca çileyi. bu notırdam halimiz meğer ayıklığımızdanmış ve hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz, demiş ya şair:
biz sarhoş olduğumuzda üzüm henüz yaratılmamıştı diye. durup duruken hüzünleniyor bu danalar demişti dedem, o zamanlar daha altmışlarında ve nineme tekme tokat girişebilecek dinçlikteydi. ben ağlıyordum hep. öğretmen sobada yakacak odun istiyordu, dedeme söylüyordum çok iyi adamdı, hala da adamdır, götürüyorduk yakıyorduk sobalarda. bir tahtayı beş sınıfa bölebilmek köylerde mümkünmüş anlamıştım ve Pamuk'un zikrettiğimiz acısını biz Avrupa göremeyeceğiz deye dahi değil bu köyde öleceğiz deyi çekerdik.

bir köpek sevmiştim, kimin soysuz dölünün ürünü bilinmez. samanlardan bir yuva kurdum, süt verdim ekmek verdim annem kızdı yine verdim. ertesi günün kaçkınına kahraman ismini layık görmek sadece çocuksu bir aptallık değil, gen havuzumun en iyi yapabildiği icraatmiş, sonradan anladım.

ey vefasız yolcu, kalbim viran edersin

dün bir unutuşun üstünden aslında hiç birşeyin geçmediğini farkettim. uzun bir taslak gibi yaşamak, kes yapıştır, f7'le ki imlan düzelsin. sonra aniden bir tanıdık vasıtasıyla ölüveriyorsun. bu nasıl prodüksiyon diye de çıkıp gelmiyor avrupalı amirler. tanrıyla onlar malum dört yüzyıldır filan küs. işler tıkırındayken devleti ne yapsin hür teşebbüs. biz de öyle değil ki, nerde bu devlet canhıraşında, tanrı evlere döndüğümüz bir ara gözüken bir figüran. ama işini de iyi yapıyor kerata. böyle olsun istememiştik.

hangi yunus?

çöpleri karıştırırken açlıktan şeyhine bakmış bir adamın melodramını filimleştirsek ya biz seninle. seninle akan bu suyun üstünde, ne de gidiyoruz yaylı yaylı geyiği yapsa ve elimizde avucumuzda ne varsa tükense saniyeler içinde anlamasak. ne arzu edersek oluyormuş gibi olsa, desek bize bir kitap gönder kuşe kağıda ismime imzalı. bizi bir yunus mu yer yoksa, kapılara yatar oluruz da şeyhimiz gelip
bizim yunus mu der mi dili sürçüp sonra işi yoksa tövbeler etsin allahıma tüm öğleyi ikindiyle nakşeden cemde.

ben neden ölü bir akşamın peşinden gün nakşeden delisi oluyorum bu şehrin. oysa siz beni taşladınız bir çok sefer. anam için yalancı sözler söylediniz insanlığınızı reddeden. ben üzerlerinize demir kartallar yollasam allah bana cehennem mi der yani. sanmam. iyiyle kötüye aynı davranırsak nerde kaldı benim imanım.

seni seven şu gönlü hemen yakarım

bazı geceler tersten başlar. ne söylesen diyeceğin o değildir. yazmak için yazarsin. sabah uyanamamığın verdiği kızgın şımarıklığı vermez ya da küfretmenin aymazlığını, kestiğin kızın başkalarınca kuşbaşı olunuşunun son bulduğunu öğrenmenin heyecanı... birader sen pezeveng misin?


cok agladim cok inledim, gunlerce ben dert dinledim
seni nasil unutmali, bu sevgiyi uyutmali
cok agladim cok inledim, gunlerce ben dert dinledim
senin gezdigin yerlerde gezmiyorum, senin gectigin yerlerden gecmiyorum

seni bir gun gorursem bin yil yasarim
senden kacayim derken seni ararim
elimden gelse seni unutmak icin
seni seven su gonlu hemen yakarim
biliyorsun ki bunlara sebep sensin
sen sevgili degil basima dertsin

ama beni içlerinize almıyor ve sevmiyorsunuz. sizin bakışlarında beni çeken o parıltıyı görmüyorum, bana para mı veriyorsunuz neden bu başımın şişmesi ve kapanamamam. bu kızgın gülüşmeler ve kendini bir şey sanan aptallanmaların bir manası varsa işte ben onları parlatıyorum cila hesabı. altını çiziyorum.

ruslar votkayı toplamları üç etmeyince içmezlermiş.
ve sevmediğin insanlar içtikçe daha çirkin olurlar.

Perşembe, Kasım 20, 2008

Dünya Merkezinden Uzakta

-

Benim doğduğum yıllarda İstanbul'da doğanlar bir süre sonra, hayatta tasarladıkları şeyleri gerçekleştirme şanslarının olmadığını anladılar. Bu kültürde, bu yoksulluk içinde, dünya merkezinden uzakta, bu şehrin diğer insanları gibi kırık dökük, hüzünlü olacaklarını fark ettiler. Buna inanmamak için acımasız bir tüccar filan olmak lazım. Ben ressam olmak istiyordum, ama hayatım Avrupa filmlerinde gördüğüm gibi bir hayat olmayacaktı. İstanbul'da Batı kültürüyle yetişmiş her Türk çocuğu büyüdükçe yavaş yavaş bunu idrak eder. "Burada bir şey olmaz" yolundaki görüşü ite kaka içselleştirmekle geçer hayat.


Orhan Pamuk


-

Cuma, Kasım 14, 2008

327 Türküsü

-

Bu türkü, 1909'dan başlayarak, hamidiye alaylarınca çoğunlukla Bingöl, Hınıs ve Varto'da gerçekleştirilen katliamlarda hayatını kaybeden insanlığadır!

hamidiye namıyla asker tutmuşlar
moskoftan beter düzen kurmuşlar
boyu devrilesi kürdün yezidi
varto'da ali oğlum vurmuşlar

bizi gavur bellemiş kör kapı iti
hınıs'da seçmemiş yaşlı yetimi
bogün cibran denilen dünün yezidi
al-i osman deyi yakar evimizi

bingöl toprağında kanım akmıştır
hesabım ahdımla yere çakmıştır
üçünde bebeye silah atan kancık
hesabın heybemde divana varcak

-

















-


Salı, Kasım 11, 2008

Yokuş Kasaba

-


Ben burda onu aradım kimdi nerde tanışmıştık

Herşeyi gömdüğümüz o ılık güneş

İlkin mintanımı yırttım bir çalılıkta

Sonra dalgın kalabalıkta dolaştım


Orda silah atılır tutulan aya

Çingeneler geçer, dağ köyleri

Çökelek indirir, yapağı kavurma

Ve dişli kar, o uzun ova yazlarına


Şimdi vapurdan insem kimse tanımaz

Yollar daralmış okul da küçülmüştür

Yoktur bizim eşek otlakta, arkama dönsem


Biber dizmişler mi tarhana sermiş kimler var

Sokaklarda akan rakılı duman

Akşam olsa ararlar mı

Koşup bahçelere saklansam


Burda bütün gün bakındım şubattı

Parklarda simit yediğim o yalnızlığa

Eski gözlerden biri, eski seslerden


Bari şurda tavşan kanı çay olsa


Ergin Günçe



-

Cumartesi, Kasım 01, 2008

sinek

.
bazı dünyalar ters filan dönmüyor, gayette prodüksiyon amiri eliyle düzgün, parası verilmiş yaptırılmış gibi, her şey yerli yerinde, sanki bizzat gelişmiş ülke stüdyolu. benimki zaten malum, ilk cümlenin topyekün tersi, figüran olabileyim diye tüm gün amele kahvesinde bekleyip her elde yenilen çayparasıödeyipduran mal herif hayatı. bugün yine beş ekmek parasını kahveciye kaptırmış gibiyim.

ve inanın evim dediğim bir it baraksından hallice. yani duş alabilmirem.

onların dünyalarında herşey mi düzgün yoksa bana bu gözü veren gözlüğü mü yanlışlattırdı. benim paragraflarım o yüzden mi uzun ve çetrefilli, o yüzden mi ben hep fiil çekimlerinin hataya gebe yanlarıyım, o yüzden mi benim geceye sığdıramamam yaşamayı. dün bütün arkadaşlarım bir yerlere sap olmuş gibiydiler. bugün öyle mi bilmem şayet ben zat-ı alilerinin bekçisi filan da değilim. ancak onların ki aslında uzun zaahmetler sonucu elde edilen kazanımlar da ben domuz bekçisi olduğum için mi onların kazanımlarının milli bir piyango sonucu paraşütle kendilerine bahşedildiğini düşüyorum.

ben bir baraka deneyimiyle şehit edilmiş bir itim.

içime de minare sokmuşlar midemden yangınlıyım. anlatılamaz bir çan sesi kafamın içinde sivrisinek ölümü hazırlıyor. soruyor gaibden tanrılar ne zaman olabileceksin bir bok. ben anlatmaya çalışıyorum ki bunlar o tezgahtan birer mamül, bir şey olmaklık gerekmiyor yani sayın mustazaf. ama sen dedim bir başkasına da, adımlarınla yürüdükçe altında kalanın ve üstünde kalanın bir şey olmadığını gördükçe ve yaklaştıkça eskiden ileride gözükenin büyümediğinin farkettikçe göreceksin bu adiliğin bizzat dünyanını mayasında olduğunu ve kendini bitirmekten vazgeçeceksin adi oluşundan. ama ben o şansı dahi yakalayamayacak kadar adi bir mayanın birikimi.

oysa bir sineklik deneyimim olsaydı.

o değersizliği kaldırabilen alçaklardan bir gönül olması gerek diye kendi kendime ünledim. bir sineğin hayatında kovalanma olağan bir tatbikattır. tatbik edilen hayatının önemsizliğinin sürekli göz önüne serilmesi. insanların tanrısı birşeyin değersizliğini bildirirken sizi misal vermesi.

bazı şeyler geceleri artarak artar ve aşınma payı da yoksa bitmez.


-