Perşembe, Nisan 26, 2007

devrimci imam; hüseyn'den!

iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerçekten sosyal hayatımızda tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey, ama cesaret gerektiriyor. belki seslerimiz daha çok çıksa, yezid ve tayfası bu kadar pervasızca bu kadar arsızca davranamayacak. Susmasak da, sustukça sıra bize gelmese! İmam'ın sözlerini okurken insan şu '1400 sene evvelki dünyayla şimdiki bir değil!' safsatasına sadece gülümsüyor. Ne değişmiş, yine "belagatli hatipler vardır ve memleketin her tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır". Hüseyn'den önce konuyla alakalı Resulullah'dan (allah ona ve soyuna rahmet etsin) bir hadis;

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da, Allah, yakında umumi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz."

İmam Huseyn'in iyiliği emretme ve kötülükten menetme (emr-i bil-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker) üzerine bir konuşması;

Ey insanlar! Allah'ın kendi velilerine öğüt vermek için Yahudi alimleri hakkında yaptığı kınamadan öğüt alın. Allah-u Teâla (Yahudi alim­lerini kınayarak şöyle) buyuruyor: "Niçin onların din alimleri, onları (Yahudileri) günah olan sözleri söylemekten (ve haram yemekten) men etmediler."

Yine Allah-u Teâla buyuruyor ki: "İsrailoğullarından kâfir olan­lara Davud'un diliyle de lanet edilmişti, Meryem oğlu İsa'nın diliyle de. Bu da isyan ettiklerinden ve aşırı gittiklerin­dendi. İşle­dikleri kötülükten, birbirlerini men etmezlerdi. Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötüydü."

Allah'ın onları kınaması, onların, aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri görüp, onlar vasıtasıyla elde ettikleri dünya mal ve makamına olan bağlılıkları ve maruz kalmaktan korktukları baskı yüzünden onları alıkoymamaları içindir. Halbuki Allah-u Teâla: "İnsanlardan korkmayın, Ben'den korkun." diye buyurmaktadır.

Yine buyurmaktadır ki: "Erkek ve kadın mü'minler, birbir­leri­nin (gözetleyen ve koruyan) dostlarıdırlar, iyiliği emrederler ve kötülüklerden de alıkoymaya çalışırlar. (Namaz kılarlar, zekât verir­ler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler.)"

Görüldüğü gibi Allah-u Teâla (mü'minlerin sıfatını saydığında) emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerle başlayıp ilk olarak onu farz kılıyor. Çünkü biliyor ki eğer bu farize hakkıyla yerine getirilip uygu­lanırsa, (artık) bütün farizeler ister kolay olsun, ister zor yerine getirilip uygulanır. Çünkü iyiliği emredip kötülükten alıkoymak; zulme uğrayanların haklarının alınmasını, zalimlere muhalefeti, Beyt'ül-malın ve ganimetlerin (adaletle) dağıtıl­masını, zekâtın gereken yerlerden alınıp gerektiği şekilde sarf edilmesini sağla­makla, İslam'a yapılan (amelî) bir davettir.

Sonra siz, ey ilimle meşhur olup hayırla anılan, nasihatle tanınıp Allah'ın vesilesiyle halkın gönüllerinde heybetli görünen topluluk! (Bilin ki) şerefli insanlar sizden çekinir, zayıflar size saygı gösterir, kendi düzeyinizde olan ve iyilikte bulunmadığınız kimseler sizi kendi­lerine tercih ederler. (İnsanların) ihtiyaçları karşılanmadığı zaman sizin arabuluculuğunuzla karşılanır. Yolda giderken padişahların heybeti ve büyüklerin de izzetiyle yürürsünüz. Acaba bunların hepsi sizden bek­lenilen ilahî vazifenizi yapmanız (hakkı hakim kılmanız) için değil midir? Ama siz vazifenizin çoğunu yapmıyorsunuz, kusur ediyor­sunuz. İmamlar'ın hakkını küçüm­süyor­, zayıfların hakkını çiğniyor­sunuz. Fakat kendiniz için sandığınız hakka gelince onu talep ediyor­sunuz. Siz Allah yolunda ne bir mal harcadınız; ne de O'nun için, yarattığı nefsi herhangi bir tehlikeye attınız ve ne de O'nun rızası için bir kabileye (topluluğa) düşman oldunuz. (Bununla birlikte) Allah'ın cennetine girmeyi, peygamberleriyle komşu olmayı ve azabın­dan da kurtulmayı arzu ediyorsunuz.

Ey (amelsiz olarak) Allah'tan hayır bekleyen­ler; sizlerin O'nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım. Çünkü sizler, Allah'ın size ikramı sayesinde makam ve üstünlük kazanmış ve O'nun ismiyle kulları arasında hürmet görmek­tesiniz. Oysa Allah'a itaat etmekle tanınan kimselere hürmetiniz yok­tur.

Kendi gözlerinizle Allah'ın ahitlerinin bozulduğunu görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysa ki babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin) çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz. Pey­gam­ber salla'llâhu aleyhi ve alih'in ahitleri küçümsenmekte; kör, dilsiz ve kötürüm kimseler şehirlerde sığınaksız ve bakıcısız kalmış, acıyanları bile yoktur; sizler de ne makamınızdan yarar­lanıp onların hakkında bir iş yapıyorsunuz ve ne de (sığınaksız insanlara) bir iş yapan kimselere yardımcı oluyorsunuz. Zalim­lere dalkavukluk ve yaltaklık yaparak güvence elde etmeye çalışıyor­sunuz. Bütün bunları Yüce Allah size yasaklamıştır; oysa sizler bundan gaflet ediyorsunuz.

Eğer şuurunuz olsaydı, anlardınız ki insanların içerisinde en büyük musibete uğrayan, ulemanın hakiki makamından uzak düşmüş bulunan sizlersiniz. Çünkü işleri yürüt­mek ve hükümleri uygula­mak, Allah'ın helal ve haramına emin olan ulemanın elinde olmalıdır. Oysa bu mevki sizin elinizden alınmıştır. Bu mevki sadece açık deliller geldikten sonra hakta tefri­kaya düşmeniz ve sünnette ihtilaf etmeniz yüzünden elinizden çıktı.

Eğer eziyetlere sabredip Allah için zorluklara katlanacak ol­saydınız, ilahî işler sizden çıkar ve size dönerdi. Ama siz mevkiinizi zalimlere bırakarak ilahî meseleleri onlara teslim ettiniz. Onlar da şüphe üzerine hareket edip nefsani arzularına uyuyorlar. Zalimleri bu işe musallat kılan, siz alimlerin ölümden kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül bağlamanızdır. Sizler güçsüz halkı onlara teslim ettiniz. Onlar­dan bazıları ezik köleler durumuna düşmüş, bazıları da geçimini sağlayamayan yenik mustaz'âflar haline gelmiştir. Onlar (zalimler) eşrarla (kötülerle) birlikte Allah'a karşı gelmeye yeltenerek, memleketten istedikleri şekilde faydalanıyor­lar; heva ve heveslerine uyup her kötülüğe başvuruyorlar.

Her şehirde belagatlı hatipleri vardır. Memleketin her tarafı on­lara boyun eğmiş durumdadır; her tarafta egemenliklerini kurmuş, halk da onların köleleri durumuna gelmiş ve kendilerini savunacak bir güçleri kalmamıştır. Halka egemen olanlar gaddar, isyankâr ve zayıflara karşı acımasızca davranan zalimlerdir. Ya da Allah'a ve kıyamete inancı olmayan, emrine uyulan yetki sahipleridir. Hayret! Nasıl hayrete düşmeyeyim ki, İslam toprakları sahtekâr ve zalim zekât toplayı­cılarının ve mü'minlere karşı şefkatsiz ve insafsız olan hain hükümdar­ların otoritesi altındadır. Münakaşa ettiğimiz hususta, bizimle sizlerin arasında hüküm verecek olan, yalnız Al­lah'tır. İhtilafa düştüğümüz konularda da bizleri yargılayacak olan O'dur.

Allah'ım, sen biliyorsun ki bizim tarafımızdan gerçekleşen (kıyam), sal­tanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, belde­lerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam'ın farzlarına, Resulullah'ın sün­net ve hükümlerine amel olunması içindir. Sizler de bize yardım etmeyip hak­kımızda insaflı olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve Pey­gamber'inizin nurunu söndürmeye çalışırlar.
Allah bize yeterlidir. O'na tevekkül etmişiz, O'na yönelmişiz ve dönüşümüz de O'nadır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
imam hüseyn;
"Ben azgınlık, makam, fesat çıkarmak ve zulüm yapmak için Medine'den ayrılmadım. Ben ceddim'in ümmetini ıslah etmek, marufa emir, münkeri nehyetmek, ceddim Resulullah'ın (s.a.a) ve babam Ali'nin (a.s) çizgisinde hareket etmek için kıyam ettim." (Maktel-i Harezmi, c.1, s.188)
~~~~



Çarşamba, Nisan 25, 2007

En İyi İşletme Yönetimi Kitapları

melih arat'tan

Yönetimi genel olarak ele alan en iyi 3 kitap
Peter Drucker’ın 21.Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları (Epsilon Yayınları)
Gareth Morgan’ın Metafor’u (MESS Kitapları)
Collins ve Porras’ın Kalıcı Olmak


Pazarlama konusunda;
Kotler’in Kotler Pazarlama Üstüne’si (Sistem Yayıncılık)
Pringl ve Thomson’ın birlike kaleme aldıkları Marka Ruhu (Scala Yayıncılık)
Pine ve Gilmore’un kaleme aldıkları İş Hayatı Bir Tiyatro

İnternet’te pazarlama konusunda birçok kitap var;
Tom Murphy’nin Web Kuralları (Mediacat Yayınları) en toparlayıcı eserlerden biri
İzinli Pazarlama (Rota Yayınları) ve Seth Godin’in tüm kitapları
Seybold’un Müşteri.Com (Epsilon Yayınları)

Strateji konusundaki en iyi kitaplar;
Hamel ve Prahalad’in Geleceği Kazanmak (Inkilap)
Brandenburger ve Nalebuff’ın Ortaklaşa Rekabet’i (Scala Yayıncılık)

Değişim Yönetimi konusunda;
Slater’ın Büyük Maviyi Kurtarırken (Literatür Yayınları)
Tichy ile Sherman’ın Şirketinizin Kaderini Değiştirin
Hammer ve Champy’nin Değişim Mühendisliği (değişim yönetimi alanının baş yapıtı)

Teknoloji Yönetimi konusunda;
Alan Barker’ın Yenilikçiliğin Simyası (MESS Kitapları)
Şimşek ve Akın’ın Teknoloji Yönetimi kitapları

Toplam Kalite Yönetimi konusundaki en iyi kaynaklar;
TKY’ye giriş İbrahim Kavkakoğlu’nun
Deming’in Krizden Çıkış’ı (işin felsefesinin anlamak için)
Taptık’ın Kalite Savaş Araçları (kalite teknikleri için)

İnsan Kaynakları konusunda;
Hayat Yayınları’ndan çıkan bir seçki var
İK konusunda en iyi başlangıç noktası üniversite ders kitapları.

Öğrenen Organizasyonlar konusunda;
Senge’nin Beşinci Disiplin’i (Yapı Kredi Yayınları)(başyapıt) (iyi olmayan bir çeviri)
Salim Çam ve Selim Yazıcı’nın Öğrenen Organizasyonları da (Papatya ve Alfa Yayıncılık)

Liderlik konusunda;
Değişimin Liderleri (Mavi Kitaplar)
Drucker Vakfı tarafından derlenen Geleceğin Lideri (Form Yayınları)

İş dünyasında yaratıcılıkla ilgili;
Guy Kawasaki’nin Devrimciler İçin Kuralları (MediaCat)
Debono’nun RekabetÜstü’sü (İnkilap)
Burak Özdemir’in 2102’den Haberleri (Remzi Kitabevi) (iş dünyası kitabı değildir)

Kişisel gelişim alanında Türkiye’de özgün bulduğum;
Mümin Sekman’ın Kişisel Ataleti Yenmek (Alfa Yayınları)
Muhammed Bozdağ’ın Ruhsal Zekası (Nesil Kitapları).
Melih Arat “7. Vites-Kişisel Gelişim Yolunda Vitesinizi 7’ye takın” Nesil Yayınları

Kasım 2003, Melih Arat

Hayyam’ın Terâneleri, Sâdık Hidâyet'ten


sâdık hidâyet, hayyam'a atfedilen bir çok rubai'yi inceleyip, gerçekten hayyam'a ait olanlara ulaşmaya çalışmıştır. ilk baskısı 1934, Tahran'dır. dilimize bu kitabı Mehmet Kanar kazandırmış, YKY, Şubat 2006'daki beşinci baskıdandır, bu alıntılar,
"yapı kredi n'olur bize dava açma!" diyerek bağlıyorum;

66

berdâr piyâle vu sebû ey dilcû;
bergerd be gird-i sebzezâr u leb-i cû.
kin çerh besî kadd-i botân-i mehrû,
sad bâr piyâle kerd u sad bâr sebû!

ey güzel; al eline testi ile kadeh.
dön su kenarına, bul bir çimenlik.
nice ay yüzlü dilberin vücuduyla bu felek
yüz testi yaptı, yüz defa da kadeh.


67

ber seng zedem dûş sebû-yi kâşî,
sermest budem ço kerdem in ûbâşi.
bâ men be zebân-i hal mîgoft sebû:
men çon to budem; to nîz çon men bâşi

taşa çaldım dün çini testiyi.
sarhoştum yaptığımda bu edepsizliği.
diyordu bana hal diliyle testi:
senin gibiydim ben; sen de olursun benim gibi.

70

hân kûzegerâ! bepây eger huşyârî!
tâ çend konî ber gil-i merdum hârî?
enguşt-i Ferîdûn u kef-i Keyhusrov
ber çerh nihâde’î; çi mîpindâri?

hey çömlekçi! dikkat et ne yapıyorsun!?
insan toprağı bu, hırpalıyorsun!
Ferudun’un parmağını, elini Keyhusrev’in
çarkına koymuşsun; sen ne sanıyorsun?


72

in kûze ço men âşık-ı zârî bûde est.
der bend-i ser-i zolf-i nigâri bûde est.
in deste ki ber gerden-i û mîbînî.
destîst ki ber gerden-i yârî bûde est!

bu testi vaktiyle ben gibi perişan âşıkmış.
bir dilberin zülüflerine bağlanmış.
boynunda gördüğüm şu kulp yok mu,
bir elmiş, yarin boynuna sarılmış.


75

mey horden u şâd bûden âyin-i menest.
fâriğ bûden zi kufr u dîn, dîn-i menest.
goftem be arûs-i dehr: kâbîn-i to çîst?
goftâ: dil-i horrem-i to kâbîn-i menest.

şarap içmek, şen olmak âyinimdir benim.
uzak olmak küfür ve dinden, dinimdir benim.
dedim dünya deidkleri geline: nedir senin mehirin?
dedi: senin hürrem gönlün mehirimdir benim.


76

men bîmey-i nâb zîsten netvânem.
bibâde keşîd bâr-i ten netvânem.
men bende-yi an demem ki sâkî gûyed
“yek câm-i diger begîr” u men netvânem.

saf şarap olmadan yaşayamam ben.
olmadan bâde, beden yükünü çekemem ben.
sâkî desin: al eline bir kadeh daha.
kalmasın içecek halim; işte o ânın kuluyum ben.


77

imşeb mey-i câm-i yek menî hâhem kerd.
hod râ be do câm-i mey ganî hâhem kerd.
evvel se telâk-i akl u dîn hâhem kerd.
pes dohter-i rez râ be zenî hâhem kerd.

bu gece bir batmanlık kadehle şarap içeceğim.
iki şarap kadehiyle kendimi zengin edeceğim.
akıl ve dini boşayacağım talâk-i selâse ile önce.
sonra üzümün kızını kendime eş edineceğim.


86

şeyhî be zenî fâhişe goftâ: mesti,
her lahza be dâm-i digerî pâ bestî.
goftâ: şeyhâ, herançi gû’î, hestem.
âyâ to çonanki mînomâ’î, hestî?

bir şeyh dedi bir fahişeye: sarhoşsun sen.
her lahza birinin tuzağına düşersin sen.
dedi: ey şeyh, ne dersen, oyum ben.
acaba göründüğün gibi misin sen?


87

gûyend ki dûzehî buved âşık u mest.
kavlîst hilâf, dil deran netvan best.
ger âşık u mest dûzehî hâhed bûd,
ferdâ behişt hemçun kef-i dest.

derler ki cehennemlik olacak âşık ile sarhoş.
inanmak mümkün mü hiç? bir sözdür bu boş.
cehennemlik olacaksa eğer âşık ile sarhoş,
yarın avuç içi kadar kalacak cennet bomboş.


89

gûyend: behişt u hûr u kovser bâşed.
cûy-i mey u şîr u şehd u şekker bâşed.
por kon kadeh-i bâde vu ber destem nih.
nakdî zi hezâr nisye bihter bâşed.

derler ki: cennet var, huri ve kevser var.
mey ırmağı var, süt, bal ve şeker var.
doldur bade kadehini, ver elime;
bin veresiyeden iyi bir peşin var.


93

çon nîst makâm-i mâ derin dehr mukîm,
pes mîmey u ma’şûk hetâ’ist azîm.
tâ key zi kadîm u muhdes omîdem u bîm?
çon men reftem, cihân çi muhdes, çi kadîm?!

olmadıktan sonra yerimiz bu yerde sağlam,
meysiz, maşuksuz kalmak büyük hata! kalamam.
ne zamana dek yeniden, eskiden umam ve korkam?
dünya yeniymiş, eskiymiş, bana ne ben gittiğim zaman!


94

çon âmedenem be men nebud rûz-i nohost,
vin reften-i bîmurâd azmîst dorost.
berhîz u miyan bebend ey sâkî-yi çost.
kendûh-i cihân bemey furûhâhem şost.

daha ilk günden elimde değildi gelmek.
dönüşü yok bir gidiş bu muratsızca gitmek.
kalk tez canlı sâkî, aman tut elini kıvrak.
dünyanın gamını istiyorum meyle yumak.


103

donyâ be murâd rânde gîr, âhir çi?
vin nâme-yi omr hânde gîr, âhir çi?
gîrem ki be kâm-i dil bemândi sad sâl,
sad sâl-i diger bemânde gîr, âhir çi?

muradınca yaşadın say; n’olacak yani?
ömür mektubunu okudun say; n’olacak yani?
say ki yüz yıl yaşadın gönlünün muradınca,
yüz yıl daha yaşadın say; n’olacak yani?

***

ben de emek verdim "yapı kredi n'olur bize dava açma!"

Ali'nin Bitmez Hazinesi: Kumeyl Duası


Kumeyl duası olarak Ehl-i Beyt kaynaklarında meşhur olan bu dua, Hz. Ali (a.s)’ın sır arkadaşı Kumeyl bin Ziyad’a Hızır’ın duası diye öğrettiği engin maarifi içeren bir duadır. Bu duanın özellikle Perşembe geceleri okunması Ehl-i Beyt imamları tarafından tavsiye edilmiştir.

Kumeyl duası şöyle başlıyor:

Allah'ım! senin her şeyi kaplayan rahmetin hakkına; kendisiyle her şeye üstün geldiğin, karşısında her şeyin boyun eğdiği gücün hakkına; her şeye galip geldiğin ceberutun hakkına; önünde hiç bir şeyin duramadığı izzetin hakkına; her şeyi dolduran azametin hakkına; her şeye üstün gelen saltanatın hakkına; her şeyin fani olmasından sonra baki kalacak vechin hakkına; her şeyin temellerini dolduran isimlerin hakkına; her şeyi ihata eden ilmin hakkına ve her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hakkına senden niyaz ederim.

Ey Nur, ey Kutlu, ey evvellerin evveli ve ey ahirlerin ahiri! Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı affet. Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet. Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı affet.

Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet.
Allah'ım! Belanın inmesine sebep olan günahlarımı affet.
Allah'ım! işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları affet.
Allah'ım! Ben sana zikrinle yaklaşmak istiyorum, ve seninle senden şefaat diliyorum; ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum.

Allah'ım! Huzu, huşu ve zelil olmuş bir dille, senden (hatalarıma) göz yummanı, bana merhametli davranmanı, beni verdiğine razı, kanaatkar ve her durumda mütevazı kılmanı diliyorum.

Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan, ve hacetini zorluklar anında kapına getirene, katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi sana yalvarırım.

Allah'ım! saltanatın büyük ve mekanın yücedir, tedbirin gizlidir; emrin açık; kahrın galip ve kudretin her yerde caridir;(yürürlüktedir) ve senin hükümetinden kaçmak imkansızdır.

Allah'ım! Senden başka günahlarımı affedecek; kabahatlerimi öretecek; kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.
Senden başka ilah yoktur; münezzehsin; sana hamd ederim.
Ben kendime zulmettim ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım, ve eskiden beri sürekli bana lütuf ve ihsanında bulunduğun için kendimi güvende hissettim (ve korkmadan sana karşı geldim.)

Allah'ım! Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice belaları benden geri çevirdin; nice hatalardan beni korudun ; hoşa gitmeyen şeyleri uzaklaştırdın; layık olmadığım nice güzel övgüleri benim hakkımda yazdın.

Allah'ım! Belam büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış; amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş, uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş, ve dünya beni boş şeylerle aldatmış; ve sürekli kötülüklere çeken nefsim, cinayeti ve müsamahakarlığımla beni aldatmış.

Ey Seyyidim! İzzetinin hakkına senden istiyorum ki; amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin ve bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme; gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sürekli ihmalkarlığım ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme.

Allah'ım! İzzetin hakkına her durumda bana karşı merhametli ve bütün işlerimde rauf ol.
Mabudum, Rabbim! senden başka kimin var ki, ondan, kötü durumumu gidermesini ve bu halime bakmasını dileyeyim.

Mabudum, Mevlam! sen bana hükmettin; bense o hükümlerin hususunda nefsime uydum; bu konuda düşmanım (şeytan)'ın (günahları) tezyin etmesinden korkmadım; böylece beni istediği gibi aldattı ve alınyazısı da bu işte ona yardımcı oldu; işte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını aştım; ve bazı emirlerine karşı çıktım; bütün bunlarda sana hamd etmek benim vazifemdir.

(Amellerim dolayısıyla) Hakkımda yürütülen kaza ve kaderin; ve beni yakalayan hüküm ve imtihanın karşısında gösterecek hiçbir mazeret ve bahanem yoktur.

Ey Rabbim! Kendimi ihmal edip işlediğim kusurlardan sonra; özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde affını ve mağfiretini ümit ederek, tövbe edip tekrar (sana) yöneldim ve günahımı ikrar ve (suçluluğumu) itiraf ederek senin huzuruna geldim.

İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekan ve zor durumlarda sığınacak bir yer bulamıyorum; mazeretimi kabul edip beni sonsuz rahmetine dahil etmenden başka ümidim yok; o halde mazeretimi kabul eyle ey Allah'ım ve perişanlığımın şiddetine acı (heva ve heves) zincirlerinden kurtar beni.

Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ince ve kemiklerimin hassas oluşuna acı.
Ey yaratılışımı gerçekleştirip beni yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızık veren; bağışının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hürmetine beni affeyle.

Ey Mabudum, Ey Seyyidim ve Rabbim! Vahdaniyetine inandıktan; marifetin bütün kalbimi doldurduktan; dilim zikrinle meşgul olduktan, muhabbetin içime işledikten, Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğrulukla (sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateşiyle azap etmen görülüp (inanılacak) şey mi?

Böyle bir şey senden uzaktır; sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin; yakınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırmazsın, barındırdığın birisini kovmazsın, veya kendisine merhamet ettiğin kimseyi belalara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin.

Keşke bir bilseydim, Ey Seyyidim, Mabudum ve Mevlam! Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere; sadakatle vahdaniyetine şahadet eden ve medh ile sana şükür eden dillere; ilahlığını gerçekten itiraf eden kalplere, senin marifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen batınlara cehennem ateşini musallat eder misin? Ve itaat etmek üzere ibadet yerlerine koşan ve günahını itiraf ettiği halde senden mağfiret dileyen uzuvları (azaba duçar eder misin?)

Senin hakkında böyle düşünülemez; senin fazl-u keremin bize böyle tanıtılmamıştır Ey Kerem Sahibi, Ey Rabb!

Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü sen biliyorsun; halbuki dünyadaki bela ve zorlukların devamı az, tahammülü kolay ve süresi kısadır; o halde nasıl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara?
Halbuki o belanın müddeti uzun ve süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz.
Çünkü bu azap ancak, senin intikam ve gazabından kaynaklanır.
Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şey.
Ey Seyyidim! O zaman senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulun olan ben nasıl dayanabilirim.
Ey Mabudum, Rabbim, Seyydim ve ey Mevlam! Hangi şeyden dolayı sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlayayım? Azabın elem ve şiddetine mi? Yoksa belanın devamı ve süresinin uzunluğuna mı?
Eğer bana ceza çektirmek için düşmanların yanında yer verirsen, ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostların ve velilerinden ayırırsan, Ey Mabudum, Ey Seyyidim, Mevlam ve Rabbim! azabına tahammül edebilecek olsam bile, senin ayrılığına nasıl dayanabilirim?
Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim?
Yahut affını ümit ettiğim halde ateşe nasıl gireyim.
İzzetin hakkına ey Seyyidim ve Mevlam, sadakatle yemin ediyorum ki:
Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasında, ümitliler gibi sürekli dergahına yönelip inlerim; medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim senden; ve bir şeyini kaybedenler gibi ağlayıp sızlarım sana; ve seni çağırıp "Neredesin Ey Müminlerin Velisi!" der dururum. Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık kalplerin dostu! Ve ey alemlerin ilahı! (Neredesin)?

Ey Mabudum! Münezzehsin sen. Ve ben sana hamt ediyorum.
Olacak şey mi, sana karşı gelmesi yüzünden cehennemde tutulan, ve günahından ötürü onun azabını tadan, ve onun tabakaları arasında, işlediği suç ve cinayetten dolayı hapsedilen Müslüman bir kulunun sesini duyasın da affetmeyesin, oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte, ve tevhit ehlinin diliyle seni çağırmakta, ve rububiyet makamını vasıta ederek sana el açmada.

Ey Mevlam! O, senin önceden yaptığın merhametini umduğu halde, nasıl azapta kalabilir? Ya da senin ihsan ve merhametini ümit ettiği halde ateş nasıl onu incitebilir? Yahut Sen onun sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde ateş nasıl onu yakabilir ? Ya da, sen onun zaaf ve göçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir? Ya da sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır? Yahut, o, seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehennemin azap melekleri nasıl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kurtulmak için senin lütuf ve keremini dilediği halde onu nasıl orada bırakırsın?
Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; senin fazlınla ilgili tanıtılan bunlar değildir; ve bunlar senin muvahhit insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir.

Ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkarcılarını azabına hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın, ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin; ve onda hiç kimse yer almazdı.
Ama sen, isimleri mukaddes olan! Cehennemi, insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya, ve düşmanları orada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin.
Ve sen, (ey) medhi yüce olan! Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunmuşsun: buyurmuşsun ki: ""Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."

Mabudum, Seyyidim! takdir ettiğin kudret hakkına, ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza ve kaderine ki, kime takdir etsen galip gelirsin, bu gecede ve bu saatte benim işlediğim bütün suçları ve günahları, ve gizlediğim bütün kötülükleri affet; yaptıktan sonra üzerini örttüğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşikar ettiğim cahilliklerimi, ve amelleri yazmakla görevli melekleri kaydetmelerine emrettiğin kötülüklerimi affet! Öyle melekler ki, benim yaptığım amelleri zaptedip korumakla görevlendirdiğin uzuvlarımla birlikte onları da bana gözetleyici yaptın; ve kendin de bunların ardından gözetleyicim oldun ve onlara gizli kalan şeylere şahit oldun, rahmetinle gizledin ve fazlınla onları örttün ve indirdiğin her hayırdan ve gönderdiğin her ihsandan, yaydığın her iyilikten yahut dağıttığın her rızktan, affettiğin günahlardan veya kapattığın hatalardan nasibimi arttırmanı diliyorum.

Ey Rabbim, ey Rabbim, Ey Rabbim!
Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevlam ve ey benim Sahibim!
Ey varlığımı elinde tutan!
Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!
Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Hakkın, kudsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine senden dileğim şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle canlandır, ve beni kendi hizmetinde tut, ve amellerimi kendi indinde kabul buyur; öylesine ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün, ve bütün hallerim senin hizmetinde geçsin.
Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine hallerimi sunduğum (Allah)!
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Uzuvlarımı hizmetin için güçlendir; sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver; senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki, sana kulluktaki yarış meydanlarında sana doğru koşayım, ve bu yolda mücadele verenler arasında yer alıp hızla sana doğru geleyim, ve sana gönül verenler arasında senin yakınlığına meyil edeyim, ve ihlaslılar gibi sana yakınlaşayım, ve senden yakiyn ehlinin korktuğu gibi korkayım, ve indinde müminlerle bir araya geleyim.


Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyeni cezalandır; bana tuzak kuran kimseye tuzak kur, ve beni, yanında en iyi pay alan, ve sana göre en yakın makama sahip olan, ve sana hususi yakınlığı olan kullarından eyle, Gerçekten bunlara erişmek, ancak senin lütuf ve kereminle olur.
Cömertliğin hakkına bana cömert davran ve yüceliğin hakkına teveccüh eyle bana.
Rahmetin hakkına koru beni ve dilimi zikrine alıştır, ve kalbimi, kendi muhabbetine bağlı kıl, ve dualarımı iyi bir şekilde kabul etmekle beni minnettar eyle; yanılgılarımdan geç ve hatalarımı affet; muhakkak ki sen, kullarının sana ibadet etmelerine hükmettin; sana dua etmelerini emredip, kabul etmeyi taahhüt ettin; o halde

ey Rabbim! Yüzümü sana çevirdim ve ellerimi sana açtım; izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır; fazlın ve kereminden ümidimi kesme; beni insan ve cinlerden oluşan düşmanlarımdan koru. Ey çabuk razı olan! Duadan başka bir şeye sahip değilim, affet beni; muhakkak ki sen her istediğini yaparsın.
Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan bana merhamet eyle.
Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden!
Ey karanlıklarda dehşete kapılanların nuru!

Ey öğretilmeden bilen! Muhammed ve Ehli Beyt’ine salavat gönder, ve bana da sana yakışan şekilde muamele et.Allah'ın rahmeti, Peygamber’ine ve onun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun. Ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun.

Salı, Nisan 24, 2007

marksizm ve diğer batı düşünceleri'nden

’Prometheus kimdir ? Yunan mitolojisinde, insana hizmet etmek için öbür tantıları aldatan tanrıdır. bir gece bütün tanrılar uyurken, ilahi ateşi çalıp, insana teslim etmiştir. öbür tanrılar bunu öğrenince, onu zincire vurmuşlardır. İnsanlığın kutsal ateşe sahip olmasından ürkmüşlerdir, çünkü insanlığın sonzua dek karanlıklarda zayıf olarak kalmasını ve hiçbir zaman meleklerin yanında bir noktaya çıkmamasını istiyordu.


Prometeci inanç ve prometeci bir toplum fikrini hümanist sosyologlardan alan, Saint-Simon’un ve sonradan Proudhon’un etkisinde kalan Marx, bu durumda, tıpkı üstadları gibi, Yunan mitolojisinden bir din görüşü devralmıştır. Bütün büyük doğu dinlerinin böyle bir anlayışa karşı olduklarının bilmeden, yunan dinindeki bu tanrı – insan ilişkisini bütün dinler için genelleştirmiştir. Doğu dinlerinde insan için çok merhametli ve şefkatli bir Tanrı vardır, fakat Yunan dinindeki tanrılar insana kıskanç ve kötü niyetle bakar ve onu kendilerine rakip görürler. Doğu’nun dini mesajı, insanın yerden göge, maddi ve hayvani mertebeden, ilahi ve meleki mertebeye yükselmesine dayanır.’’

***
''Son olarak, bu cennetin kapısına bir göz atalım: Kapitalizm, fakat, bilim ve teknolojiyle silahlanmış olan kapitalizm -insanlığı, tekno - bürokrasi ve makinalaşmanın acımasız ve ağır tekerlekleri arasındaki yeni tutsaklığına iten yeni bir büyücü. Ve insan? Tek görevi bu cennette otlamak olan ekonomik bir hayvan. ''tüketim, tüketim ve yine tüketim'' felsefesi !...

Ya parolalar? Liberalizm! -yani duygusuzluk. Demokrasi! - yani ''senin nasibini zaten ayırmış olanları seçmek!'' Hayat mı? Maddi varoluş. Ahlakiyat mı? Fırsat kollayıcılık (oportünizm) ve bencillik. Hedef? Tüketim. Hayat felsefesi ? Doğal iştahları doyurmak. Son hedef? Zevk ve eğlence içinde bir hayat. İnanç? İdeal? Aşk? Varlığın anlamı? İnsanın anlamı? Onları da unutuver canım ! ''

***
...her gün ortaya çıkan ve ( çılgınca yarışan dev üretim makinaları için sayı, kalite ve tür bakımından tüketim hacminin genişlemesi amacıyla ) gittikçe artan maddi ''ihtiyaçlar' halkı tüketimin kulları haline getirmektedir. Günbegün, çılgın insanlığa ağır yükler yüklemekte ve korkunç teknolojik üretim hızının ayak uyduramadığı yapay maddi ihtiyaçları, şimdiye kadar insanlığı el işine köle olmaktan kurtarıp, halkın boş vakitlerinin artırmış olması gereken modern teknolojik ucubeler bile karşılayamamaktadır. insanlık her geçen gün daha bir çok alinasyona uğruyor ve delicesine bir hızla bu tüketim bataklığına batıyor da batıyor. insani değerler, ahlaki yüceliş ve manevi yönelişler bakımından gelişmek için bırakın boş vakit bulabilmeği, tüketim için çalışmaya ve çalışmak için tüketime doğru bu başaşağı yuvarlanış, lüks ve eğlenceler için bu delicesine yarış, geleneksel ahlaki değerlerin unutulup, büsbütün ortadan kalkmasına neden oluyor.

***
…şimdi de bu üç akıma (mistisizm, komünizm, ekzistansiyalizm (varoluşçuluk) )bir başka açıdan bakalım. Bunların zayıf noktalarını irdeleyelim.

Günümüzdeki kurulu dinin zayıf noktası şudur: insanı gerçekten kendi insanlığından ayırır. Onu can sıkıcı bir dilenci, kendi gücü ötesindeki görünmeyen güçlerin bir kölesi yapar; onu yerinden ederek kendi iradesinden uzaklaştırır. Bugün karşılaştığımız ve din diye kabul ettiğimiz kurulu din budur..

Şu da sosyalizmin zayıf noktasıdır: materyalizme bağlıdır ve uygulanışta karşımıza devlet önceliği ve devlete tapınma ve giderek, devletin başının yani liderin önceliği olarak çıkıyor. Evet, bu lider Stalin gibi duygusuz bir eylem adamı da olsa, halk bilimsel bir displin olan sosyalizmle ilgili bütün fikirlerini sayın liderinden almalıdır! Onun söylediği herşeyin sanki vahiymiş gibi bir gücü vardır.

Ekzistansiyalizmin ( varoluşçuluk ) zayıf yönü ise: insanın hürriyetine ve önceliğine ne kadar değer verirse versin, Allah’ı ve sosyal sorunları inkar ettiğinden, insanı gün yarısında ortada bırakıverir. Herşeyi seçme hürriyetim mi var, ortada hiçbir ölçü de yok, o halde; neye dayanarak iyiyi seçecek, kötüyü reddedeceğim ? Ekzistansiyalizmin, bu soruyu cevaplandıracak herhangi bir dayanağı yoktur. Şimdi bir işe koyuluyorum; kendimi insanlar için feda edebildiğim gibi, insanlarıda kendim için feda edebilirim, madem ki hürüm; hangisini yapacağım? Ekzistansiyalizm buna cevap vermez, çünkü ne tanrıcı, ne sosyalist olduğu için cevap verecek hiçbir ölçüsü yoktur. Sonunda insanı serbest bırakır, tıpkı Avrupalı ekzistansiyalistler gibi, insanlarda hiç bakmaksızın kötü işlere dalmkta serbest kalırlar. Çünkü belli bir yönü olmayan kişisel hürriyet alçalacak ve gide gide pis bir lağım çukuruna düşecektir; bunun da hürriyetin kirletilmesiyle sona ereceği açıktır.

***

...Eğer yirminci yüzyılda yaşayan ben, bu üç akımı bir ekolde toplayabilirsem, bu ekol bana çok yönlü dengeli ve ahenkli bir gelişme sağlayacaktır. Bence buna örnek bulmak için öyle uzaklara gitmeğe gerek yok, İslam karşımızda.

….Çocuklarımız, sosyalist olurken, mistik duyguları ve maneviyatları kayboluyor. Mistik olurlarken sosyal sorunlar karşısında öylesine umursamaz bir tavır takınıyorlar ki, mistisizmleri yalnızca tiksinti uyandırıyor. Bunların ikisini de arkaya atıp varoluş ine ve varoluş hürriyetine vardıklarında, hippilere, Batılı ekzistansiyalistlere ve değrsiz mağara adamlarına dönüşüyorlar. Ve, evet, bu üç boyut insanlığımızın özünde ve çağımızda var olan ihtiyaçları temsil eder. Eğer kendimizi her şeyimizle bunlardan birine adarsak, bir kuyuya düşüp diğer iki insani yönden yoksun kalacağımız inancındayım. Önerdiğim ekole bilinçli ve dengeli bir bağlanış, sadece İslamı keşfetmekten ve iç gerçeğe ibadetçe bir saygıdan daha çok şeyler ifade eder. Gerçekte bugünkü insanların ihtiyaçlarını doyurmak için, bir pınardan çıkan bu üç derenin hepsinden kaynaklanır ve islamı bu üç görüş noktasından ele alırsak, sosyal sorumluluğumuzun gerektirdiği biçimde davranmaya hazırız demektir.

dr. ali şeriati

şehid ali şeriati'den

mistizm, eşitlik ve hürriyet’ten

Bir dinin gelişmesi izleyicilerinin ilerlemesine bağlıdır. bunu genel-geçer bir kural olarak kabul edebiliriz. Hinduların, -bir yüzyıl öncesine kadar- müslümanlar tarafından, nasıl geriliğin, yıkılışın, (şirk’in) ve cahilliğin timsali olarak görüldüğünü biliyoruz: ineğe taptıklarından vs… Ama, şimdi hinduizm hakkında yazılan kitapları karıştırıyoruz da, islam hakkında yazılanlarla karşılaştırma bile kabul edemediğini görüyoruz. Radhakrişnan ineğin kutsallığı üzerinde felsefi yorumlarla dolu bir kitap yazmış ki, bizim ‘tevhid’ üzerine hiç öyle bir eserimiz yok. Şimdi de, hindu aydınlar dünyanın en yüze felsefi düşüncelerinden hiç de aşağı kalmayan yorumlarda bulunuyorlar, ‘şirk’ ve hindistan’ın sayısız tanrıları üzerinde. ama, bizim son derece gelişmiş (en azından tarihi bakımdan, hindularınkinden iki bin yıl daha eski) bir dinimiz var; gel gör ki, bizim elimizde bayağılaşmış ve zavallılaştırılmıştır…

Ne olursa olsun, mistisizm, asli insan fıtratından kaynaklanan zihni bir akımdır. ‘Mistisizm’ kelimesi en geniş anlamıyla bu dünyadayken insanların sahip olduğu iç sezgi, içten gelen kavrayış duygusu demek olup, bu anlayış duygusundan kim yoksun olursa, öz anlamda, insani aşamaya henüz varamamış durumdadır. (Darwin’in deyimiyle) yalnızca kuyruğunu yitirmiş ve kılını dökmüştür daha. Aksi durumda, dünyalık ve maddi hayatımızda, bu göğe ve tabiatın bu düzenine baktığımızda, ürkmemek elimizde değildir.

. . . Evet, - insanın görünmeyene olan eğilimi onu alçaltır – diyen materyalistlerin aksine, biz diyoruz ki, insanı gerçekten alçaltan, var olana karşı eğimidir. Tabiatta bulunmayan değerlerin peşinden gitmekle, o tabiatın üstüne çıkar ve türünün manevi ve asli gelişimini güvenlik altına alır. İşte mistisizm, insanlığın içinde parlayan bir fenerdir. Maddi insanı tabiatın sınırları üstünde ve ötesinde maddi dışı bir varlık şekline dönüştüren bir katalizördür o. İnsanı burada olmayana götüren bir çizgidir. İnsanın manevi evrimini oluşturan şey. Günlük hayatla ilgili ekonomik, politik, ahlaki, vb. hükümlerini göz önüne almazsak, bütün dinlerde bu tek mistisizm kökü vardır. Doğu’lu ve Batı’lı , tek tanrıcı veya çok tanrıcı olmak bu durumu değiştirmez, çünkü bu konular, dinin türü ve evriminin derecesiyle ilgilidir.

Şurası çok ilginçtir, Sartre, artık ( bir 19.yy. düşünürünün söyleyebileceği gibi ) Allah yoktur ve din insanlara bela olan bir hurafedir demiyor. Bunun yerine ‘Allah’ın yokluğu bütün varlığı amaçsız ve anlamsız yapmıştır, fakat ne yapalım ki durum böyle elden ne gelir’’ diyor. Allah’ı olmayan bir tabiat Sartre için sıkıcı, aptalca, duygusuz ve insanın ihtiyaçları için yetersizdir. İnsanın tabiatta bir sürgün hayatı yaşadığını ve kendine yabancılaştığını kabul ediyor o, ama Allah’a da inanmıyor. Sonra diyor ki, Allah oolmayınca herşey serbesttir, çünkü, iyiyi ve kötüyü inandırıcı yapan sadece Allah’ın varlığıdır.

Allah’sız olmakla, hiç kimsenin, gören hiçbir gözün bulunmadığı bir evde olmak arasında fark yoktur. İnsan böyle bir evde: , , diye sormaz; bu tür sorular anlamsızdır. Sizi gözetleyen hiçbir gözün olmadığı bir evde terbiyeli ve terbiyesizce oturmak gerçekten hiç birşeyi değiştirmez. Doğru oturuşu, yanlış oturuştan ayırmak, güzeli çirkinden, iyi davranışı kötü davranıştan, haklı sözü haksızından ayıretmek bir gözetleyicinin varlığını gerektirir. Tabiatta gözetlemek için gören hiçbir göz bulunmazsa, hainle sadık, kendini inanç ve değerler uğruna feda edenle, başkalarını kendi yükselişi uğruna feda eden arasında hiçbir fark olmaz. Hareketleri çin hiçbir mutlak ölçü olmadığından, herkes birbirinin aynıdır.

Bütün bunlar, bu düşünürlerin, Allah’ın ve dinin yokluğunu bir eksik olarak algılamalarının şeklini gösteriyor; gel gör ki inançsız olmakla da, böylesi düşünürler, yalnızca bu yokluğu değil, yalnızlığımızı ve sürgün yaşamaya olan mahkumiyetimizi de kuvvetlendirmiş oluyorlar. Bu, ilk insan fıtratının, tabii dünyanın verebildiklerini nasıl aştığını gösteriyor. Eğer insanlar bu mistik kavrayıştan yoksun olurlarsa, donarlar ve manen kavrulurlar. Tanrı’sız gelişen ve vahşi insanların medeni toplumu şeklini alan bugünki medeniyette de görüyoruz bunu. Bugün tanrısız gelişen bir bilim, gerçekten medeni bir toplum üretti, fakat medeni insanlar değil; ama eskiden vahşi ve geri bir toplumda medeni insanlarımız vardı.

Mistisizm, insanın kültürel ve manevi gelişimini mutlak zirveye, Allah’a götürür. O, üç temel zihin akımdan biridir. Doğu mistizmi de, sonradan dine katılacak ve yavaş yavaş, dini bir kuruluş biçimine bürünüp, yeni bir sınıfın doğmasına neden olacaktır. Egemen sınıfa gelince, oda bu sınıfın öbür unsurlarıyla sosyal bağlar kurmaya girişti. Sonunda ne yazık ki din ve mistizm, halkın yönetici sınıf tarafından sömürülmesi için batıl bir hükümler yığınına dönüştü ve insanın gelişmesinin, ilk insan fıtratının gelişmesinin düşmanı haline geldi. Mistisizm, insanlığın maddi ve manevi evriminin ayaklarında bir zincir oldu. Hürriyet arayan ruhlar, vara vara böyle bir dine karşı çıkar oldular; başka seçenekleri yoktu çünkü.

Soldan Aşağıya Üç Harf


soluduğunuza oksijen der, bir uyduruk fen bilimi
sizinkiyse tereddütsüz hüzündür,
dolmuşsunuzdur, yeter artıktır
buranıza kadar gelmiştir!
karman çorman bir hüzündür
soyut demeye bin şahit ister.

anneniz olsaydı şimdi
belki anlatmayacaktınız ama
‘nen var yavrum’ duyacaktınız
hayatı size bağışlayandan
o tatlı yanaklardan, ak saçtan
daha bir hoş davranacaktı size.

hayal kurma vakti değil şimdi
hüzün teneffüs ediyorsunuz
beyninizin patlaması imkân dahilinde.
yatağınız burda ama, bu oda sizin değil
bu yerde, şu masada kısaca hiçbiri.
etrafta dolaşan onca yabancıyla
saçma bir ortaklığınız var, ve de mecburi.

kız olsaydınız şimdi
belki ağlamayacaktınız ama
‘noldu canım’ duyacaktınız
henüz tanıştığınızdan,
hormonları ve düşünce sistematiğini alâkadar
ediyor olmalı
dişilerdeki bu hızlı samimiyet.

hayal kurma vakti değil şimdi
nedeni mâlum.
erkeksin; lügattaki karşılığın
tapınak taşları kadar duygusuz olman gerekliliği
duygu ne?! testesteronsun sen sadece!
öyle bir hormondur ki bu meret
şu odada iki gün ağlayana ‘ibne’ dedirtir de hiç
gocunmaz.

hâlâ hüzün soluyorsan
kalbin sıkışıyor, kusmak istiyorsan
insanların yüzlerine
-ama asıl ihtiyacın öküzler gibi ağlamaksa-
hem annesi, hem dostudur
parasız yatılı çocuğun
duş kabinleri

sesin ve gözyaşın karışır
sesine ve kendisine suyun.


Kasım 2005

Sinema Tarihinin 250 Seçkin Filmi


ali murat güven'den;

1) Glengarry Glen Ross, 1992 (Yönetmen: James Foley),
2) Grapes of Wrath, 1940 (Yönetmen: John Ford),
3) Being There, 1979 (Yönetmen: Hal Ashby),
4) Dersu Uzala, 1974 (Yönetmen: Akira Kurosawa),
5) Network, 1976 (Yönetmen: Sydney Lumet),
6) Pelle the Conqueror, 1988 (Yönetmen: Billy August),
7) Scarecrow, 1973 (Yönetmen: Jerry Schatzberg),
8) Lord of the Flies, 1990 (Yönetmen: Harry Hook),
9) Gold Rush, 1925 (Yönetmen: Charles Chaplin),
10) Eighth Day, 1996 (Yönetmen: Jaco Van Dormael), [Le Huitième Jour]
11) Mr. Smith Goes to Washington, 1939 (Yönetmen: Frank Capra),
12) Pather Panchali, 1955 (Yönetmen: Satyajit Ray),
13) Rocco and His Brothers, 1960 (Yönetmen: Luchino Visconti),
14) One Flew Over the Cuckoo’s Nest, 1975 (Yönetmen: Milos Forman),
15) Marty, 1955 (Yönetmen: Delbert Mann),
16- Gallipoli, 1981 (Yönetmen: Peter Weir),
17) Contact, 1997 (Yönetmen: Robert Zemeckis),
18) All Quiet in Western Front, 1930 (Yönetmen: Lewis Milestone / 1979 tarihli ve yönetmen Delbert Mann imzalı ikinci bir çevrimi daha var. Ancak bir klasik olarak genelde ilki daha çok tercih edilir),
19) The Bear, 1989 (Yönetmen: Jean-Jacques Annaud),
20) The Conversation, 1974, (Yönetmen: Francis Ford Coppola),
21) Hamlet, 1948 (Yön: Laurence Olivier/ 1969, 1990, 1996 ve 2000 tarihlerine ait dört farklı yeniden çevrimi daha var. Ama ilki halen kolay aşılamayacak bir klasik olmayı sürdürüyor),
22) The Killing Fields, 1984 (Yönetmen: Roland Joffe),
23- Nixon, 1995 (Yönetmen: Oliver Stone),
24) Potemkin, 1925 (Yönetmen: Sergei Eisenstein),
25) The Seventh Seal, 1957 (Yönetmen: Ingmar Bergman),
26) Le Samourai, 1967 (Yönetmen: Jean-Pierre Melville),
27) High Noon, 1952 (Yönetmen: Fred Zinnneman),
28) Metropolis, 1926 (Yönetmen: Fritz Lang),
29) Missing, 1982 (Yönetmen: Costa Gavras),
30)- The Thin Red Line, 1998 (Yönetmen: Terence Mallick / Aynı adlı romanın 1964 tarihli bir ilk çevrimi var ise de bu öncü çevrim Mallick’in daha yakın tarihli yorumunun yanına dahi yanaşamıyor),
31) Cinema Paradiso, 1988 (Yönetmen: Guiseppe Tornatore),
32) Driving Miss Daisy, 1989 (Yönetmen: Bruce Beresford),
33- In the Heat of the Night, 1967 (Yönetmen: Norman Jewison),
34- Omar Mukhtar: Lion of the Desert, 1981 (Yönetmen: Mustafa Akkad),
35) Viva Villa!, 1934 (Yönetmen: Jack Conway),
36) 1984, 1984 (Yönetmen: Michael Radford),
37) Local Hero, 1983 (Yönetmen: Bill Forsyth),
38) Lion King (Animasyon), 1994 (Yönetmen: Roger Allers ve Rob Minkoff),
39) Sleuth, 1972 (Yönetmen: Joseph L. Mankiewicz),
40) Rashomon, 1950 (Yönetmen: Akira Kurosawa),
41) A World Apart, 1988 (Yönetmen: Chris Menges),
42) The White Balloon, 1995 (Yönetmen: Cafer Panahi),
43) Zelig, 1983 (Yönetmen: Woody Allen),
44) Lion in Winter, 1968 (Yönetmen: Anthony Harvey),
45) Faust, 1926 (Yönetmen: Friedrich Wilhelm Murnau),
46) The Kid, 1921 (Yönetmen: Charles Chaplin),
47) The Green Mile, 1999 (Yönetmen: Frank Darabont),
48) Flight of the Phoenix, 1965 (Yönetmen: Robert Aldrich),
49) Mad City, 1999 (Yönetmen: Costa Gavras),
50) Before the Rain, 1994 (Yönetmen: Milcho Manchevski),
51) Absence of Malice, 1981 (Yönetmen: Sydney Pollack),
52) Dead Poets Society, 1989 (Yönetmen. Peter Weir),
53) 2001: A Space Odyssey, 1968 (Yönetmen: Stanley Kubrick),
54) The Elephant Man, 1980 (Yönetmen: Lavid Lynch),
55) The General, 1926 (Yönetmen: Buster Keaton),
56) Matrix-1, 1999 (Yönetmen: (Larry ve Andy Wachovsky),
57) Birdman of Alcatraz, 1962 (Yönetmen: John Frankenheimer),
58) Citizen Kane, 1941 (Yönetmen: Orson Welles),
59) Fahrenheit 9/11, 2003 (Yönetmen: Michael Moore),
60) Kramer versus Kramer, 1979 (Yönetmen: Robert Benton),
61) JFK, 1991 (Yönetmen: Oliver Stone)
62) Love Story, 1970 (Yönetmen: Arthur Hiller),
63) Of Mice and Men, 1939 (Yönetmen: Lewis Milesone / John Steinbeck’in bu yürek burkan eserinin 1981 ve 1992 tarihli iki uyarlaması daha var. Onlar da fena sayılmamakla birlikte, bizim favorimiz artık klasikleşen bu ilk çevrim),
64) The Seven Samurai, 1954 (Yönetmen: Akira Kurosawa),
65) Touch of Evil, 1958 (Yönetmen: Orson Welles),
66) Usual Suspects, 1995 (Yönetmen: Bryan Singer),
67) It is a Wonderful Life, 1946 (Yönetmen. Frank Capra),
68) Das Boot, 1981 (Yönetmen: Wolfgang Petersen),
69) Excalibur, 1981 (Yönetmen: John Boorman),
70) How Green was My Valley, 1941 (Yönetmen: John Ford),
71) Ryan’s Daughter, 1970 (Yönetmen: David Lean),
72) Rain Man, 1988 (Yönetmen: Barry Levinson),
73) Ginger and Fred, 1986 (Yönetmen: Federico Fellini),
74) The Deer Hunter, 1978 (Yönetmen: Michael Cimino),
75) Brubaker, 1980 (Yönetmen: Stuart Rosenberg),
76) Fisher King, 1991 (Yönetmen: Terry Gilliam),
77) Little Caesar, 1930 (Yönetmen: Mervyn LeRoy),
78) Frankenstein, 1931 (Yönetmen: James Whale / Mary Shelley’in klasik romanının sonraki yıllarda çekilmiş daha birçok versiyonu bulunmakla birlikte, bu ilk film sinemasal açıdan hâlâ müthiş etkili), 79) Dead Man Walking, 1995 (Yönetmen: Tim Robbins),
79) Copland, 1997 (Yönetmen: James Mangold),
80) Spartacus, 1960 (Yönetmen: Stanley Kubrick),
81) The Crossing Guard, 1995 (Yönetmen: Sean Penn),
82) Fantasia (Animasyon), 1940 (Yönetmen: Ben Sharpsteen),
83) King of Comedy, 1983 (Yönetmen: Martin Scorsese),
84) Macbeth, 1971 (Yönetmen: Roman Polanski / Shakespeare’in bu ölümsüz eserinin Orson Welles yönetiminde çekilen 1948 tarihli bir başka versiyonu daha var. Ama Polanki, büyük usta Welles’i stilizasyon ve anlatım açısından en azından bu defalık dize getirmeyi başarmış),
85) Terms of Endearment, 1983 (Yönetmen: James L. Brooks),
86) Danton, 1982 (Yönetmen: Andrej Wajda)
87) Magnificent Seven, 1960 (Yönetmen: John Sturges / Kurosawa’nın samuray onuruna adadığı başyapıtının vahşi batıya adapte edilmiş bu yeniden çevrimi, kabul etmek gerekir ki orijinalinden hiç de geride kalmayan bir görsel değere sahip)
88) Gandhi, 1982 (Yönetmen: Richard Attenborough),
89) Vertigo, 1958 (Yönetmen: Alfred Hitchock),
90) Hope and Glory, 1987 (Yönetmen: John Boorman),
91) Braveheart, 1995 (Yönetmen: Mel Gibson),
92) Devil’s Advocate, 1997 (Yönetmen: Taylor Hackford / Son derece önemli, değerli ve yoğun emek ürünü bir başyapıt. Ancak öyküsü itibarıyla içerdiği belli ölçüdeki şiddet ve müstehcenliğe de dikkat!),
93) French Connection-1, 1971 (Yönetmen: William Friedkin),
94) French Connection-2, 1975 (Yönetmen: John Frankenheimer),
95) The Mission, 1986 (Yönetmen: Roland Joffe),
96) Paths of Glory, 1957 (Yönetmen: Stanley Kubrick),
97) Koyaanisqatsi (Belgesel), 1983 (Yönetmen: Geoffrey Reggio),
98) Solaris, 1972 (Yönetmen: Andrei Tarkovsky),
99) Falling Down, 1993 (Yönetmen: Joel Schumacher),
100) Old Man and the Sea, 1958 (Yönetmen: John Sturges),
101) They Shoot Horses, Don’t They?, 1969 (Yönetmen: Sydney Pollack),
102) Sunset Boulevard, 1950 (Yönetmen: Billy Wilder),
103) Platoon, 1986 (Yönetmen: Oliver Stone),
104) Fargo, 1996 (Yönetmen: Joel Coen),
105) Madadayo, 1993 (Yönetmen: Akira Kurosawa),
106) Postman, 1994 (Yönetmen: Michael Radford),
107) Once Upon a Time in America, 1984 (Yönetmen: Sergio Leone / Son derece önemli, değerli ve yoğun emek ürünü bir başyapıt. Ancak öyküsü itibarıyla içerdiği belli ölçüdeki şiddet ve müstehcenliğe de dikkat!),
108) The Ten Commandments, 1956 (Yönetmen: Cecile B. DeMille),
109) Cross of Iron, 1977 (Yönetmen: Sam Peckinpah / Son derece önemli, değerli ve yoğun emek ürünü bir başyapıt. Ancak öyküsü itibarıyla içerdiği belli ölçüdeki şiddet ve müstehcenliğe de dikkat!),
110) A Man for All Seasons, 1966 (Yönetmen: Fred Zinnemann),
111) Dr. Strangelove, 1964 (Yönetmen: Stanley Kubrick),
112) The Wild Bunch, 1969 (Yönetmen: Sam Peckinpah)
113) E.T.- The Extra-Terrestrial, 1982 (Yönetmen: Steven Spielberg),
114) Mephisto, 1981 (Yönetmen: Istvan Szabo),
115) Patton, 1970 (Yönetmen: Franklin J. Schaffner),
116) The World of Apu, 1959 (Yönetmen: Satyajit Ray),
117) American Beauty, 1999 (Yönetmen: Sam Mendes / Modernite üzerine sarsıcı söylemiyle son derece değerli ve önemli bir başyapıt. Ancak öyküsü itibarıyla içerdiği belli ölçüdeki müstehcenliğe de dikkat!),
118) Maltese Falcon, 1941, (Yönetmen: John Huston),
119) Snow White and Seven Dwarfs (Animasyon), 1937 (Yönetmen: David Hand),
120) Traffic, 2000 (Yönetmen: Steven Soderbergh),
121) The Wizard of Oz, 1939 (Yönetmen: Victor Fleming),
122) Battle of Algiers, 1965 (Yönetmen: Gillo Pontecorvo),
123) In the Name of the Father, 1996 (Yönetmen: Jim Sheridan),
124) The Rope, 1948 (Yönetmen: Alfred Hitchcock),
Sydney Lumet’in polisiye üçlemesi:

125) Serpico, 1973 (Yönetmen: Sydney Lumet),
126) Prince of the City, 1981 (Yönetmen: Sydney Lumet),
127) Night Falls on Manhattan, 1997 (Yönetmen. Sydney Lumet),
128) The Trial, 1962 (Yönetmen: Orson Welles),
129) Fahrenheit 451, 1966 (Yönetmen: Francois Truffaut),
130) Little Big Man, 1970 (Yönetmen: Arthur Penn),
131) Apocalpypse Now, 1979 (Yönetmen. Francis Ford Coppola),
132) Heart of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse (Belgesel- Olağanüstü gayretlerle tamamlanabilen “Apocalypse Now” filminin zorlu çekim öyküsü), 1991 (Yönetmen: Fax Bahr ve George Hickenlooper),
133) Merry Christmas Mr. Lawrence, 1983 (Yönetmen: Nagisha Oshima),
134) Shawshank Redemption, 1994 (Yönetmen. Frank Darabont),
135) The Big Red One, 1980 (Yönetmen: Samuel Fuller),
136) The Hunchback of Notre Dame, 1939 (Yön: William Dieterle / Pekçok sinemasevere göre, şimdiye dek sinema ve televizyon için 1923, 1939, 1957, 1982 ve 1996 yıllarında yapılan beş ayrı uyarlamasının içinde en iyisi bu),
137) Microcosmos (Belgesel), 1996 (Yönetmen: Claude Nuridsany ve Marie Perennou),
138) Once Upon a Time in the West, 1968 (Yönetmen: Sergio Leone),
139) What Ever Happened to Baby Jane?, 1962 (Yönetmen: Robert Aldrich),
140) East of Eden, 1955 (Yönetmen: Elia Kazan),
141) Malcolm X, 1991 (Yönetmen: Spike Lee),
142) To Kill a Mockingbird, 1962 (Yönetmen: Robert Mulligan),
143) The Untouchables, 1987 (Yönetmen: Brian De Palma),
144) Toy Story (Animasyon), 1995 (Yönetmen: John Lasseter),
145) A Streetcar Named Desire, 1951 (Yönetmen: Elia Kazan),
146) Nosferatu, 1922 (Friedrich Wilhelm Murnau),
147) Papillion, 1973 (Yönetmen: Franklin J. Schaffner),
148) Mohammed: The Messenger of God, 1976 (Yönetmen: Mustafa Akkad),
149) Phantom of the Opera, 1925 (Yönetmen: Rupert Julian / 1925, 1943, 1962, 1983, 1989, 1990 ve 1999 yıllarındaki yedi farklı uyarlaması içinde, başrolünü Lon Chaney’in oynadığı bu klasik versiyon tartışılmaz biçimde en iyisi kabul ediliyor)
150) Rebel without a Cause, 1955 (Yönetmen: Nicholas Ray),
151) The Treasure of the Sierra Madre, 1948 (Yönetmen: John Houston),
152) Good Fellas, 1990 (Yönetmen: Martin Scorsese),
153) Magnificient Ambersons, 1942 (Yönetmen: Orson Welles),
154) Dr. Zhivago, 1965 (Yönetmen: David Lean),
155) Mask, 1985 (Yönetmen: Peter Bogdanovich),
156) The Third Man, 1949 (Yönetmen: Carol Reed),
157) Terminator-2, 1991 (Yönetmen: James Cameron),
158) Cool Hand Luke, 1967 (Yönetmen: Stuart Rosenberg),
159) Gone with the Wind, 1939 (Yönetmen: Victor Fleming),
160) Raging Bull, 1980 (Yönetmen: Martin Scorsese),
161) Stagecoach, 1939 (Yönetmen: John Ford / 1966 yılında ikinci bir çevrimi yapıldıysa da bu versiyon Ford ustanın başyapıtının yanına dahi yaklaşamaz),
162) L.A. Confidential, 1997 (Yönetmen: Curtis Hanson),
163) The Sea Wolf, 1941 (Yönetmen: Michael Curtiz),
164) Reservoir Dogs, 1992 (Yön: Quentin Tarantino / “Italian Job” ile birlikte “Haydan gelen huya gider” özdeyişinin hikmetini en iyi anlatan filmlerden biri olması, içerdiği yoğun şiddeti de kabul edilebilir kılıyor),
165) A Cry in the Dark, 1988 (Yönetmen: Fred Schpisi),
166) Missisippi Burning, 1987 (Yönetmen: Alan Parker),
167) Last of the Mohicans, 1992 (1920 ve 1936 versiyonlarını her yönden aşmış olan bu son çevrim, Fenimore Cooper’ın klasik romanının şimdilik en iyi uyarlaması olarak kabul ediliyor), 168) Scent of a Woman, 1992 (Yönetmen: Martin Brest),
169) Wall Street, 1987 (Yönetmen: Oliver Stone),
170) Stalag 17, 1953 (Yönetmen: Billy Wilder),
171) Unforgiven, 1992 (Yönetmen: Clint Eastwood),
172) Rocky-1, 1976, (Yönetmen: John G. Avildsen),
173) A Star is Born, 1954 (Yönetmen: George Cukor / 1937 ve 1976 tarihli iki çevrimi daha var. Ancak Cukor’un yorumu bizce en güzeli)
174) North By Nortwest, 1959 (Yönetmen: Alfred Hitchcock),
175) Dirty Dozen, 1967 (Yönetmen: Robert Aldrich),
176) Casino, 1995 (Yönetmen: Martin Scorsese / Son derece önemli, değerli ve yoğun emek ürünü bir başyapıt. Ancak öyküsü itibarıyla içerdiği belli ölçüdeki şiddet ve müstehcenliğe de dikkat!),
177) Amadeus, 1984 (Yönetmen: Milos Forman),
178) Silence of the Lambs, 1991 (Yönetmen: Jonathan Demme),
179) The Glenn Miller Story, 1954 (Yönetmen: Anthony Mann),
180) Mrs. Miniver, 1942 (Yönetmen: William Wyler),
181) Viva Zapata!, 1952 (Yönetmen: Elia Kazan),
182), Sugarland Express, 1974 (Yönetmen: Steven Spielberg),
183) Under Fire, 1983 (Yönetmen: Roger Spottiswoode),
184) Ordinary People, 1980 (Yönetmen: Robert Redford),
185) The Champ, 1979 (Yönetmen: Franco Zefirelli),
186) China Syndrome, 1979 (Yönetmen: James Bridges),
187) Monkey Business, 1931 (Yönetmen: Norman Mc Leod),
188) Nanook of the North (Belgesel sinemanın öncü filmi), 1922 (Yönetmen: Robert Flaherty), 189) Prizzi’s Honour, 1985 (Yönetmen: John Houston),
190) 20.000 Leagues Under the Sea, 1954 (Yönetmen: Richard Fleischer),
191) City Lights, 1931 (Yönetmen: Charles Chaplin),
192) Full Metal Jacket, 1987 (Yönetmen: Stanley Kubrick / İçerdiği yoğun şiddet çok iyi gerekçelendirilmiş olmakla birlikte, bu türe alışık olmayanlar için son derece rahatsız edici de olabilir),
193) The Odd Couple, 1968 (Yönetmen: Gene Saks),
194) Silkwood, 1983 (Yönetmen: Mike Nichols),
195) This Sporting Life, 1963 (Yönetmen: Lindsay Anderson),
196) Under the Volcano, 1984 (Yönetmen: John Huston),
197) Cyrano De Bergerac, 1990 (Yönetmen: Jean-Paul Rappeneau),
198) Father of the Bride, 1950 (Yönetmen: Vincente Minelli / Charles Sheyer’in 1991’de gerçekleştirdiği bir yeniden çevrimi var, ancak bu deneme Minelli’nin klasikleşmiş filminin yanında çok zayıf kalıyor),
199) American History X, 1998 (Yönetmen: Tony Kaye / Hayli değerli ve etkileyici bir öyküsü olmakla birlikte, belli ölçüdeki müstehcenlik ve şiddete de dikkat!),
200) About Schmidt, 2002 (Yönetmen: Alexander Payne),
201) Italian Job, 1969 (Yönetmen: Peter Collinson / 2002 yapımı bir yeniden çevrimi var, ancak Collinson’un filmi açık ara farkla önde duruyor),
202) Brazil, 1985 (Yönetmen: Terry Gilliam),
203) Flying Deuces, 1939 (Yönetmen: Edward Sutherland),
204) Topkapi, 1964 (Yönetmen: Jules Dassin),
205) Se7en, 1995, (Yönetmen: David Fincher / Kara film türünde bir dönüm noktası oluşturmakla birlikte, içerdiği yoğun şiddete de dikkat!),
206) The Verdict, 1982 (Yönetmen: Sydney Lumet),
207) My Left Food, 1989 (Yönetmen: Jim Sheridan),
208) Lifeboat, 1944 (Yönetmen: Alfred Hitchcock),
209) Little Foxes, 1941 (Yönetmen: William Wyler),
210) Stalker, 1979 (Yönetmen: Andrei Tarkovski),
211) Man Who Knew too Much, 1956 (Yönetmen: Alfred Hitchcock / Yine Hitchcock tarafından çekilen 1934 tarihli bir ilk çevrimi var, ancak tıpkı Hitchocok usta gibi biz de bu ikinci çevrimi daha çok seviyoruz),
212) The 25th Hour, 1967 (Yönetmen: Henry Verneuil),
213) The French Lieutenant’s Woman, 1981 (Yönetmen: Karel Reisz),
214) Shane, 1953 (Yönetmen: George Stevens),
215) Little Man Tate, 1991 (Yönetmen: Jodie Foster),
216) Scarface, 1932 (Yönetmen: Howard Hawks / Brian De Palma tarafından 1983’de gerçekleştirilen Al Pacino’lu yeniden çevrimi de az-buz değil, ama bizim gönlümüz yine klasik olandan yana),
217) A Man And a Woman, 1966 (Yönetmen: Claude Lelouch),
218) Rear Window, 1954 (Yönetmen: Alfred Hitchcock),
219) Bullit, 1968 (Yönetmen: Peter Yates),
220) Fantastic Voyage, 1966 (Yönetmen: Richard Fleicher),
221) Planet of Apes, 1968 (Yönetmen: Franklin J. Schaffner / Serinin dört devam filmini kesinlikle ciddiye almayın. Tıpkı Matrix-2 ve 3 gibi onlar da ancak ilk filmle ortaya çıkan büyünün bozulmasına yardımcı oluyorlar!)
222) The Omen, 1976 (Yönetmen: Richard Donner / Bu unutulmaz korku-gerilim klasiğinin de üç ayrı devam filmi var, ancak her birinde kalite adım adım düşüyor. Ayrıca, öykünün kaçınılmaz bir boyutu olarak filmde varolan yoğun şiddete de dikkat!),
223) Blade Runner, 1982 (Yönetmen: Ridley Scott / Mümkünse, 1993 tarihinde piyasaya sürülen “yönetmenin özel kurgusu” versiyonunu izleyin),
224) Wuthering Heights, 1939 (Yönetmen: William Wyler / Emily Bronte’nin bu klasik romanının 1953, 1970 ve 1992’de üç uyarlaması daha yapıldı. Ama hiçbiri Wyler ustanın öncü filminin eline su dökemedi),
225) Three Days of the Condor, 1975 (Yönetmen: Sydney Pollack),
226) The Sting, 1973 (Yönetmen: George Roy Hill),
227) Love is a Many Splendored Thing, 1955 (Yönetmen: Henry King),
228) Deliverance, 1972 (Yönetmen: John Boorman / Sıkı öykü, sıkı oyunculuklar ve usta işi bir yönetim; ancak içerdiği şiddet ve müstehcenliğe de dikkat!),
228) The Day of the Jackal, 1973 (Yön: Fred Zinneman),
229) Invasion of Body Snatchers, 1956 (Yönetmen: Don Siegel),
230) Death Trap, 1982 (Yönetmen: Sydney Lumet),
231) Strangers on a Train, 1951 (Yönetmen: Alfred Hitchcock),
232) Seven Brides for Seven Brothers, 1954 (Yönetmen: Stanley Donen),
233) Les Miserables, 1947 (Yönetmen: Lewis Milestone / Victor Hugo’nun “Sefiller”i, televizyon ve beyazperdeye en çok uyarlanan romanların başında geliyor. 1935, 1947, 1952, 1957, 1978, 1995 ve 1998 yıllarında yapılan uyarlamaların bizce en başarılısı, kronolojik olarak ikincisi. Ama yine de son tercih sizin!)
234) Ghost, 1990 (Yönetmen: Jerry Zucker),
235) The Insider, 1999 (Yönetmen: Michael Mann),
236) Ice Age (Animasyon), 2002 (Yönetmen: Chris Wedge),
237) Shine, 1996 (Yönetmen: Scott Hicks),
238) Hardcore, 1979 (Yön: Richard Fleicher/ Beyazperdenin Patton’ı George C. Scott’un en unutulmaz oyunculuk gösterisi. Modernitenin yarattığı toplumsal çöplüklerden biri -porno endüstrisi- üzerine çok sıkı bir söylemi var, ancak içerdiği zorunlu müstehcenliğe de dikkat!) 239) Love Bug, 1969 (Yönetmen: Robert Stevenson / Akıllı Volkswagen’in serüvenleri sonradan bir film dizisine de kaynaklık etti. Hepsi keyifle izlenebilir),
240) Flatliners, 1990 (Yönetmen: Joel Schumacher),
241) Beatiful Joe, 2000 (Yönetmen: Stephen Metcalfe),
242) Limelight, 1952 (Yönetmen: Charles Chaplin),
243) The Lady Vanishes, 1938 (Yönetmen: Alfred Hitchock/ 1979’da yönetmen Anthony Page tarafından yeniden çekildi. Ama Hitchcock’un karşısında çırpınmak beyhude tabiî!),
244) The Last Days of Pompei, 1935 (Yönetmen: Ernest B. Schoedsack),
245) The Messenger: The Story of Joan of Arc, 1999 (Yönetmen: Luc Besson / Hayatı birçok kez beyazperdeye uyarlanan Hıristiyan azize Jean D’arc üzerine en son ve de şimdilik en iyi uyarlama),
246) Norma Rae, 1979 (Yönetmen: Martin Ritt),
247) I am Sam, 2001 (Yönetmen: Jessie Nelson)
248) Dry White Season, 1989 (Yön: Euzhan Palcy),
249) Reversal of Fortune, 1990 (Yönetmen: Barbet Scroeder),
250) Immortal Belowed, 1994 (Yönetmen: Bernard Rose)

+ Butch Cassidy and the Sundance Kid, 1969 (Yönetmen: George Roy Hill ) [Sonsuz Ölüm]